18 Eylül 2011
Acarlar Longozu’nun varlığını, bir kaç sene önce, hatırlamadığım bir THY uçuşunda, Skylife okurken öğrenmiştim. Bu doğa harikası yerin fotoğraflarını gördüğümde buraya mutlaka gitmeliyim diye düşünmüştüm. Üstelik bulunduğu konumu itibariyle de çok güzel bir günübirlik motosiklet rotasında bulunuyor. Gel zaman git zaman longoz gezisini bir türlü gerçekleştirememiştim. GS kardeşliğine yeni katılan Batu, benden gezi talebinde bulununca müstakbel gezi notlarıma baktım. Bilmeyenler için müstakbel gezi notları kavramını açıklayayım. Çeşitli kaynaklardan (gezi dergileri, gezi programları, internet forumları…) okuduğum ve beğendiğim gezi noktalarını not alıyorum. Mevsimine, arkadaş grubuna ve ruh halime göre uygun olanına gidiyorum. İşte bugün de o notlarda yer alan Acarlar Longozu’na gidiyorduk. Gezide yedi motosiklet, bir otomobil olacaktık. Katılımcı listemiz:
Kayıhan Zeybek
Alp Aktaş
Batuhan Alioğlu
Dr Selçuk İnanlı
Selçuk Bertan
Timur Öz
Erdem Erses
Bülent Günay, Kemal Özen,
Burak Özmıhçı
BMW R1200 GS
BMW R1200 GS
BMW R1200 GS
BMW K1300 GT
KAWASAKI ZX12-R
KAWASAKI ZX12-R
HONDA VFR 800
KIA SORENTO (Araba tayfası)
Güzel bir Pazar sabahı, saat dokuzda ilk buluşma noktamız olan Hillside’a ulaştım. Selçuk Ağabey her zamanki gibi dediğim saatten önce gelmiş GT’si ile beni bekliyordu. Araba tayfasından Kemal ve Burak da benden önce gelenlerdendi. Bu arada aynı gün Hillside da bir gezi düzenliyormuş. Millet gelip bu Durusu gezisi mi diye soruyordu? Muhtemelen bizim motor gezisi daha cazip geldi. Az sonra Batu ve Bülent Ağabey de sökün ettiler. Alp ve Selçuk bizi gişelerde bekleyecekti. Erdem ise Timur ile Hillside’a geleceğini söylediği halde gişelere gitmiş. Onların gişelerde olduğundan habersiz Hillside’da bekleşirken Selçuk Ağabey “Akademik bekleme süresi 15 dakikadır” dedi. Tam o sırada Erdem telefon etti.
Gişelerde grubun geri kalanı ile buluşup yola koyulduk. Japon spor tayfası kısa bir süre içinde gözden kayboldu. Biz Alamancılar ise daha düşük bir tempo ile yol alıyorduk. Zaten Sapanca’ya kadar trafik de yoğundu. En sol şeritten giden mal kamyon ve otobüs şoförlerine korna çala çala Berceste’ye ulaştık. Bu arada en arkadan sakin sakin gelen Alp son beş, on kilometrede kopup gitti. Genelde virajlı yollarda önünde Erdem yoksa Alp’ten böyle aksiyonlar beklemeyiz ama açlığına veriyorum bu hareketi. Bizden hemen sonra da arabacı tayfası giriş yaptı Berceste tesislerine.
Japonlar soyunup dökülmüş bizi bekliyorlardı. Grup tamam olunca uzun bir masa kapattık. Üzerini de bir güzel donattık. Sabah 25k koşup, ZX12 tepesinde hızlı bir otoban yolculuğu yapmış olan Selçuk, ben fazla yemem dese de Berceste’nin açık büfesini görünce bal kaymağı dayamış, hızını alamayıp üzerine de ceviz serpiştirmişti. Batu tabağı görünce hafiften huysuzlandıysa da Selçuk’un sabah koşusundan bahsedip onu sakinleştirdik. Güle oynaya kahvaltımızı ettikten sonra Selçuk Ağabeyin haydi haydi nidalarıyla tekrar yola koyulduk. Malum akşam Galatasaray maçı var ve Türk Telekom Arena, Selçuk Ağabeyi bekler.
Tekrar yola koyulduğumuzda iki motor eksiğimiz vardı. İşleri olan Erdem ve ona eşlik eden Timur gruptan ayrılıp İstanbul’a döneceklerdi. Biz Adapazarı çıkışında otobandan ayrılarak Karasu yoluna koyulduk. Güzel asfaltlı, manzaralı ve bol virajlı yollar başlayınca Batu öne çıktıysa da Selçuk hemen peşine takıldı. “Tek Japon kaldım ama yine de hepinize yeterim” tarzından bir meydan okuma hissettim. Selçuk Ağabey de onların peşinden gitti. Ben Alp’i mi beklesem ön tarafı mı yakalasam diye düşünürken ibredeki rakamı görünce yavaşladım. Otobanda gitmediğim süratleri bu yolda gitmenin bir manası yoktu. Karasu ayrımında grup tekrar toplandı. Acayip yollara girip kaybolur gibi olduysak da Karadeniz’e ulaşıp Kaynarca tarafına döndük. .
Karasu – Kaynarca yolunun manzarası da virajları da oldukça bol. Lakin sürekli köylerin içine girip çıktığımızdan dikkatli gitmekte fayda var. Özellikle çiftçilik ve yaklaşan Kurban Bayramı dolayısıyla havancılık faaliyetlerinin epey hareketli olduğu bu günlerde. Karasu’dan çıktıktan yaklaşık 15 km sonra sağ tarafta Acarlar Longozu’nu görüp içeri giriyoruz. Araba tayfasından ses seda yok. Burak’ı arayıp yeri tarif ettim. Durumu, Bülent Ağabey daha sonra şöyle anlatacaktı: Arabada üç kişi, dört navigasyon var, yine de yolu bulamadık.
Longoza vardığımızda güneş tam tepedeydi. Hava da oldukça ısınmıştı. Önce longozun hemen yanında bulunan tesislerde bir yorgunluk çayı içtik. Muhteşem manzaraya karşı boşalan su rezervlerimizi de doldurduk. Yanında DSLR getiren Kemal, Burak ve ben biraz fotoğraf çektik. Tabi güneşin bu kadar tepede olması fotoğraf açısından hoş olmadı. Daha sonra kelleri ve ağabeylerimizi arkamızda bırakıp kiraladığımız su bisikletiyle longozu keşfe çıktık. Bu arada bisikletin üzerine güneş şemsiyesi istediğimde benimle dalga geçen arkadaşların daha sonra şemsiyenin gölgesi için kavga etmeleri oldukça manidardı. Alp ve ben pedal basarken Batu ve Kemal arkada keyif sürüyordu. Onları önce Tom Sawyer’ın çit boyama işinde olduğu gibi çok neşeli bir iş yaptığımıza inandırmak istedik ama yemediler. Sonra longoza atmakla tehdit ettik ama bu da fayda etmedi. Arkadan dırdır etmeye devam ettiler. Bu arada dümende olan Alp’in botu döndürememesi de grubun neşe düzeyini arttırdı. “Bir kaptanın oğluna bu yakışıyor mu? Baban koca gemileri Panama kanalından geçiriyor sen bu sandalı longozda döndüremiyorsun” şeklinde yorumlar gelmesine rağmen moralini ve istifini bozmayan Alp sonunda botumuzu döndürüp bizi “longoz şeytan ikileminden” çıkardı. Bu arada longozda işleyen tek motorlu kayık yanımızdan geçerken bize “çiçekleri koparmayın” diye laf atıp Batu’ya öpücük yolladı. Batu da aynı sevgiyle ona karşılık verdi. Haydi Batu bir öpücük daha yolla belki bizi yedeklerinde çekerler :). Şaka bir yana bu longoz Türkiye’nin en büyük sabit longozu (bazı aylar İğneada Longozunun alanı burayı geçiyormuş). Tamamını gezmek istiyorsanız ya kano ile gezin ya da bu motorlu tekneyi kullanın.
Suyun İçindeki Orman
Yazı: Doç. Dr. Barbaros Gönençgil
Bir orman düşünün, bildiğiniz dişbudak, kızılağaç, karaağaç ve söğütlerden oluşuyor. Ama kökleri her mevsim suyun içinde, göğe bakan dallarında irili ufaklı kuşlar ötüşüyor. Bir göl düşünün, içinde yüce ağaçlar yükseliyor. Aralarında kadife ördekler, elmabaş patkalar (Aythya ferina), bahriler (Podiceps cristatus) geziyor. Burası bir subasar orman, Acarlar Gölü Subasar Ormanı. Göl tabanının yoğun bir ormanla kaplı olduğu, dünyada ender rastlanan bir doğal oluşum. Daha bilimsel bir açıklamayla, ‘Longoz’ olarak da adlandırılan subasar orman “yılın belli dönemlerinde veya yıl boyunca taban suyunun yüksek olmasına bağlı olarak bataklık ve göllerde oluşan orman”a deniyor.
Acarlar Gölü Subasar (Longoz) Ormanı Adapazarı ilinin sınırları içinde; Sakarya Nehri’nin Karadeniz’e döküldüğü yerin yaklaşık 6 km batısında yer alıyor. Doğusu Karasu, batısı ise Kaynarca ilçelerinin sınırları içinde kalan Acarlar, 23 kilometrekarelik büyüklüğüyle Türkiye’nin tek parça halindeki en büyük subasar ormanı. Güneybatıdan Kaynarca (Yırtmaç) Deresi, güneyden Kancalar (Terzioğlu) Deresi ile bunlara bağlanan küçük kollardan beslenen longozun su seviyesi yağışa ve mevsim şartlarına göre yıl içinde 1 ile 5 metre arasında değişiyor. Longozun fazla sularıysa doğudan Okçudere kanalıyla Sakarya Nehri’nin ağız kesimine boşalıyor.
TÜRKİYE’NİN NADİR SU BİTKİLERİ BURADA
Acarlar Longozu, orman ve sulak alan ekosistemlerinin tüm özelliklerinin iç içe geçmesi nedeniyle flora ve fauna açısından zengin bir alan. Nemli iklim şartları nedeniyle hem orman, hem de orman altı bitki örtüsü çok çeşitlilik gösteriyor burada. Hakim ağaç türü dişbudak olmakla birlikte, kızılağaç ve karaağaç da yoğun olarak görülüyor. Ne şans! Su içinde yetişen zarif bir bitki olan su menekşesini Türkiye’de sadece Acarlar Longozu ve çevresindeki birkaç sulak alanda görebilirsiniz. Gene ülkemizin nadir su bitkilerinden göl soğanı ve bataklık eğreltisi de bu alanda yetişiyor. Bunların dışında su küpesi, sarı nilüfer, beyaz nilüfer, su keneviri alanda görülen türler arasında. Acarlar Longozu ile Karadeniz kıyısı arasındaki kumullarda ise zambak ve sütleğen türleri, peygamber çiçeği, katırtırnağı ve kum sazı görülüyor. Ayrıca kuzey kıyılarında boyları 3-4 metreyi aşmayan ve yabani bir çalı türü olan böğürtlenler yer alıyor. Acarlar Longozu, Sakarya Nehri’nin ağzından batıya doğru 26 km uzanan ve kumul, bataklık, açık su ve subasar orman habitatlarının bir mozaiğini içeren Kefken-Karasu Kıyıları Önemli Bitki Alanı (ÖBA) sınırları içinde kalıyor.
KUŞLARIN GÖÇ YOLU ÜZERİNDE
Acarlar Longozu kuşlar için de vazgeçilmez bir alan. Anadolu’nun üzerinden geçen iki önemli göç yolundan birisinin üzerinde bulunması nedeniyle longozda yıl boyunca 200’e yakın kuş türü ya konaklıyor ya da kuluçkaya yatıyor. Kuş uzmanlarının yaptığı gözleme göre yerli, yaz göçmeni, kış göçmeni ve geçit yapan birçok kuş türü Acarlar Longozu’nda barınma, saklanma, üreme ve beslenme imkânı buluyor. Bu kuş türlerinin arasında alaca balıkçıl, kaşıkçı, çeltikçi, karabatak, dalgıç türleri, bahri, elmabaş pakta, altıngöz, kadife ördek, deniz ve balık kartalları sayılabilir. Acarlar Longozu bu özelliği ile Önemli Kuş Alanı (ÖKA) statüsünde ve Sakarya Deltası Önemli Kuş Alanı sınırları içinde yer alıyor.
Longoz; tavşan, tilki, çakal, yaban domuzu gibi çeşitli memeli türlerine de ev sahipliği yapıyor. Gölde ise sazan, yayın, yılan balığı, kızılkanat, turna, kefal gibi balık türleri yaşıyor.
ACARLAR LONGOZU KORUMA ALTINDA
Son günlerde herkesin korkulu rüyası olan iklim değişikliği ve küresel ısınma Türkiye’nin tüm su kaynakları ve sulak alanlarını olduğu gibi Acarlar Longozu’nu da tehdit ediyor. Ancak longoza yönelik tehditlerin çok daha önce başladığını söylemek gerek. Karşılaşılan tüm sorunlara karşı son on yıldır alanda çeşitli koruma çalışmaları yürütülüyor. İlk olarak Türkiye Çevre Koruma ve Yeşillendirme Kurumu’nun (TÜRÇEK) hazırladığı raporla Acarlar Gölü Subasar Ormanı’nı 1998 yılında 1. Derece Doğal (Tabii) SİT ilan edildi. 2004-2007 yılları arasında ise TÜRÇEK tarafından, alanı tehdit eden çevresel problemleri ortaya koymak, sahanın sürdürülebilir kullanımı için kriterler oluşturmak ve yöre halkının bu alanla ilgili bilinç düzeyini artırmak amacıyla çeşitli çalışmalar yürütüldü. Bu çerçevede verilen eğitimler ve görüşmelerle 7’den 70’e yöre halkına alanın çevresel özellikleri, önemi anlatıldı; halkın ve yerel yönetimlerin dikkati bu tabiat güzelliğine çekilerek üzerinde yaşadıkları hazinenin değerini fark etmeleri sağlandı. Daha sonra yöre halkıyla el ele verilerek longozun hemen kıyısındaki Karamüezzinler Köyü’nde atıl durumda bulunan okul binası onarıldı ve Acarlar Doğa Eğitimi Merkezi olarak açıldı. Artık aktif durumda olan bu merkezde günübirlik seyahatlerle öğrenciler hem teorik olarak çevre eğitimi alabiliyor, hem de saha çalışması yapabiliyorlar.
Longoz, T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından yürütülen Biyolojik Çeşitlilik ve Doğal Kaynak Yürütme Projesi’nin (GEF II) yaygınlaştırma alanı seçilerek, Dünya Bankası’nın desteğini de kazandı. Şu an halen Bakanlık tarafından bölgede çalışmalar yürütülüyor. Bu destek özellikle alanın tanıtılması ve koruma-kullanma dengesinin kurulması çalışmaları açısından önem taşıyor.
Acarlar Longozu’nda çevresel tahribatın önüne geçilmesi artık mümkün. Ancak kaybolan çevresel değerlerin yerine getirilmesi ve bugüne kadar elde edilen kazanımların da kaybedilmemesi için sürekli çalışmaya ve desteğe her zaman ihtiyaç var.
Kaynak: THY SKY Life 2007 Nisan Sayısı
Alp ile oflaya puflaya, kan ter içinde botu iskeleye yanaştırdık. Alp işi kapmış olacak ki iki botun arasına gayet güzel park etti. Botun ücretini arkada oturan miçolara havale edip bacaklarımız titreye titreye karaya ayak bastık. Tesise doğru yürürken Selçuk Ağabey “Nerede kaldınız?” diye bizi karşıladı. Evet artık yola koyulma vakti gelmişti. Ben ve Batu diğerlerini beklemeden yola koyulduk. İlk benzin istasyonunda diğerleri ile buluşacaktık. Batu lastiklere hava basacak, ben de benzin alacaktım.
Benzinci epey uzaktaymış. Bu arada yol da yapım çalışmaları nedeniyle bozulmuştu. Bir süre toprak üzerinde yol aldık. Benzin istasyonu işlerimizi hallettikten sonra diğerlerini beklemeye başladık. Önce Selçuklar geldi. Sonra da Alp. Fakat Alp kötü bir haber getirmişti. Bülent Ağabeyler yolda bir ineğe çarpıp kaza yapmışlar. Selçukları eşleyip gönderim. Biz, GS tayfası, geri dönüp olay mahaline gittik. Yolda Bülent Ağabeyleri gördük. Tekrar benzin istasyonuna geri dönüp durum değerlendirmesi yaptık. Şansları varmış ki kimseye bir şey olmamış. Araba da yolda kalmadığı için ayrıca şanslıydık. İnek biraz korkmuş ama onun da görünürde bir problemi yokmuş. Yanına gitmek isteyince bunlardan kaçmış. Kuşlardan, Bülent Ağabey’in longozdaki mangal muhabbetini mi duydu acep :). Tekrar yola koyulduk. Selçuk Ağabey gittiği için bizim de bir yere yetişmemize gerek kalmamıştı. Yol üzerinde yemek yemeye karar verdik. Kandıra’dan Karadeniz’e dönüp Kerpe’ye gittik.
Yemyeşil bir yoldan geçerek Karadeniz’e ulaştık. Benim Kerpe’ye dört ya da beşinci gelişimdi. Daha önce yemek yediğim Kerpe Diem isimli lokantaya gittik. Zaten çevrede çok fazla lokanta yok. Garsona uzun uğraşlar sonucu istediklerimizi anlattık. Her geldiğinde de yeni siparişlerle geri yolladık. Fiyatlar Kerpe için pahalı, servis ise bu fiyatlara göre oldukça kötü diyebilirim. Yemekleri beklerken Batu ile Kemal serin suların tadını çıkardı. Benim içimden denize girmek gelmedi. Daha doğrusu denizin vereceği o tatlı yorgunluktan sonra 160 km motor tepesinde yol yapmak istemedim.
Güzel bir muhabbetten sonra akşama doğru dönüş yoluna koyulduk. Kerpe’den İzmit’e bol virajlar eşliğinde indik. Otobanın durumu ise felaketti. Ertesi gün okullar açılacağından oldukça yoğun bir trafik vardı. Otomobilde gidenler için üzüldüm. Bu süre zarfında kim bilir, Bülent Ağabey kaç kişiyle telefonda konuşacak, Kemal kaç iphone app test edecek, Burak kaç yüz tweet atıp, kaç yüz kişiyi takibine alacaktı? Bir kaç kilometre sonra en sağda yerimizi almıştık. Emniyet şeridinden gitmek isteyen mal otomobil sürücülerini far ve kornalarımızla taciz ederek yol aldık. Yaşasın GS kardeşliği. Bir geziyi daha arkamda bırakmanın mutluluğuyla evime vardım. Kendimi İspanya-Fransa finali için koltuğa bıraktım. Viva Espana.