Büyükada Bisiklet Gezisi

22 Nisan 2006

Çeşitli nedenlerle geçen hafta yapamadığımız ada gezisini bu Cumartesi yapacaktık. Ben Cuma gününden bisikletimi gezi için bakıma aldım. Lastiklerini şişirdim, frenleri, vitesi ve zinciri kontrol ettim. Zincire daha önce motosiklet zincir spreyi sıktığımdan uzun bir müddet yağlama yapmama gerek yok.

Sabah yediye doğru kalktım. Önce fırına gidip sıcak sandviç ekmeklerden aldım. Eve dönüp ekmeğin arasına peynir, domates koydum. Diğer eşyalarımı hazırlayıp sırt çantamı doldurdum. Hava serin fakat bulutsuzdu. Sekize on kala evden çıkıp. Hızlı ve seri pedallarla sahilden Bostancı’ya ulaştım. Vapurun kalkmasına 10 dakika vardı. Erdem çoktan gelmiş, kahvaltısını bile yapmıştı. 

Vapurumuz sekizi on geçe kalktı. Erdem bir müddet bana eşlik etti sonra dayanamayıp içeri geçti. Bir bahar sabahı için oldukça ince giyinmişti. Ada vapurumuz bütün adalara uğrayacaktı. Sırasıyla Kınalıada, Burgazada, Heybeliada’ya uğradık. Ben de elimde makine, güzel fotoğraflar yakalamaya çalıştım.

Bostancı’dan Yola Koyulduk
Bostancı – Dalyan Sahili
Erdem Uzaklara Bakarken

Adalar hakkında çeşitli bilgileri adanın fotoğraflarının altında bulabilirsiniz. 
Kaynak: Adalar Belediyesi

Kınalıada

110 hektar büyüklüğündedir. Temiz havalı, ağaçlık ve mesire yeridir. Bilinen eski adı Port (Porty) dir. Porty, <ilk>; İstanbul’a en yakın demektir. 

Yükselti, kuzeyden güneye giderek azalır. En yüksek yeri Çınar Tepesi (115 m.)’dir. Adanın batısındaki taşocağı, eski tarihlerden beri işletildiğinden buralarda dik yarlar oluşmuştur. Diğer adalara kıyasla çıplak bir ada sayılır,yeşillik  azdır. Son yıllarda ağaçlandırma çalışması yapılmaktadır. Doğusu  ile, kısmen de kuzey kesimleri iskan edilmiştir.

Malazgirt Savaşında, (1071) Selçuklu Sultanı Alparslan’a tutsak düşen Bizans İmparatoru Romanos Diogenes, İstanbul’a dönünce tahttan indirilerek, adadaki Yukarı Manastır’a kapatılmış ve ömrünün sonuna kadar burada kalmıştır. 

Adanın kent dokusu, diğer adalardan farklıdır. Ada apartmanlaşmıştır. Tarihi kalıntılar,: Hristos Manastırı, Aşağı Manastır, Ermeni Kilisesi, sarnıçlar ve eski taş ocaklarıdır. Kınalıada’nın modern üslupta yapılmış camisi ünlüdür. Fazıl Ahmet AYKAÇ, Kınalıada’nın simgesi olmuş edebiyatçımızdır. Kınalıada, diğer adalar içinde geceleri en  parlak olanıdır. Su Sporları Kulübü’nün Olimpik Havuzlu tesisleri ayrı önem taşır.

Kınalıada

Burgazada

Üçüncü büyük adadır. Adanın tarihinde Patrik Metodios’un burada geçirdiği zindan yaşamı büyük önem taşır. Diğer ünlüler,  Büyük İskender’in (MÖ. 356-323) ünlü generali Antigonos ve oğlu Demetrios Poliortece, İmparator Vasil, İmparator Papa III. Mihal’dir.

Adanın bilinen eski adı Antigoni’dir. Burgazada tek tepeli ve dairesel görünümlüdür. En yüksek noktası olan İsa (HRİSTOS) tepesi 170 m.’dir. Adanın önemli bölümü  çamlık, fundalık ve kayalıktır. 120 hektar büyüklüğündedir. Eğimli yamaçları çam korularıyla kaplıdır. İskelesi doğu kıyısındadır. Kıyılarında küçük ve güzel plajlar vardır.Doğu ve kısmen kuzey doğu yamaçları iskan edilmiştir. 

Burgazada

Sivil mimarlık örneği ahşap bina ve köşkler bakımından görmeye değer sayıda yapıya sahiptir. Tarihi yapıların çoğunluğu dini yapılardır. Hristos Manastırı, Aya Yani Kilisesi, Avusturya Saint Georges Hastahanesi (Okul ve kilisesi), Ayios Yeoris Manastırı tarihi yapıların en önemlileridir. Adadaki tek ayazma, Patrik Metodios’un çile çektiği lahdin yerinde yapılan Aya Yani  (Ayios İoannis)  Ayazması’dır. Adanın tek camisi olan Burgazada Camisi, İstanbul’un Fethi’nin 500. Yıl dönümünde, 1953’te yapılmış ve ibadete açılmıştır. 

Burgazada, çağımızdaki ününü yazar Sait Faik ABASIYANIK’a (1902-1954) borçludur. Uzun yıllar adada yaşayan Sait Faik’in oturduğu ev, müze olarak düzenlenmiş; müzeye giden yola adı verilmiştir. Adada rağbet gören gezinti yerleri kıyı boyuca uzanan Gezinti Caddesi, İsa Tepesi, Kalpazankaya, Çamlık ve Çiçek Bahçeleri’dir. Su Sporları Kulübünün tesisleri önem taşır.

Burgazadası İskelesi
Kaşıkadası

Heybeliada

Bu ada keza çam ormanları ile kaplı olup 240 hektar genişliğindedir. Tarihi ve eski eserler bakımından yine birçok örneğe sahiptir. Doğal bitki örtüsü bakımından en zengin olan adadır.

Heybeliada’nın bilinen en eski adı Halky (bakır) dir. Bu ad, Çamlimanı’nda uzun yıllar işletilen bakır madeninden gelmektedir.

Heybeliada’nın kuşbakışı görünümü, bir serçenin profilini andırır. En yüksek yeri 136 m yükseklikte Değirmen Tepesi’dir. Çam Limanı, yalnız Heybeliada’nın değil, tüm adaların en geniş koyudur. En güzel mehtabın izlendiği ada Heybeliada’dır. Ünlü “Biz Heybelide Her Gece Mehtaba Çıkardık” şarkısı Heybeliada’nın bu özelliğinden esinlenerek yazılmıştır. İklimi sağlığa uygundur.

Heybeliada’nın bu özelliğinin anlaşılması 16. YY’a kadar uzanır. III.Mehmet döneminin (1595-1603), İngiliz sefiri olan E.Borton, tüberküloza yakalandığında Heybeliada’ya gelmiştir.

Heybeliada’da yerleşim, İskele çevresi ile Değirmen, Ümit ve Köy Tepeleri’nin aralarını dolduran vadilerinin yamaçlarında yayılmıştır.Heybeliada’nın en önemli simgesi, tarihi 1773’e kadar giden  DENİZ LİSESİ (Eski Deniz Harp Okulu)’dir.  Diğer önemli simgesi  olan SANATORYUM, (1924) güneyde Çam Limanı girişindeki burundadır. Çam Limanı, 1987’de turistik merkez ilan edilmiştir. 

Heybeliada’nın dünyaca tanınmasında, eski Ruhban Okulu (bugünkü Özel Rum  Lisesi) önem taşır. Bu bina, Adalardaki önemli tarihi yapılardan ve Heybeliada’nın yine önemli simgelerinden birisidir. Yabancı turistlerin en çok ziyaret ettiği yerlerin başında, Terki Dünya ve Ruhban Okulu (Özel Rum Lisesi) gelmektedir. Özel Rum Lisesi’nin yaklaşık 130.000 adet kitap kapasiteli kütüphanesi en ilgi çeken bölümü oluşturmaktadır.

Ruhban Okulu, Heybeliada

Adanın tek camisi olan Heybeliada Camisi 1935-36’da yapılmıştır. Günümüze ulaşmayan Bahriye Mektebi Camisi (1828) ise, Adalar’da yapılan ilk camidir.

Heybeliada, yüzyılımızdaki önemini, biraz da Türk Edebiyatı’nın ünlülerinden Ahmet RASİM ve Hüseyin Rahmi GÜRPINAR’a (1864-1944) borçludur. Adada yaşamış olan her iki yazarın da mezarları buradadır.

Heybeliada Su Sporları Kulübü’nün olimpik tesisleri ve Ada’nın mesire yeri ilgi çekicidir.

Heybeliada İskelesi
Deniz Lisesi, Heybeliada
Heybeliada

Büyükada

Bu ada, ilçe merkezidir. 420 hektar büyüklüğündedir. 2 mahallesi vardır. Eski adı Prinkipo’dur. En yüksek yeri, Adaların da en yüksek yeri olan Yücetepe’dir (Aya Yorgi Tepesi). Çamlık ormanları,  ahşap, kagir ya da ikisinin karışımı yapıları olan eski konakları, köşkleri ve sakin yaşamı ile bir güzellikler beldesidir. Ada evlerinde genelde ahşap olarak Romanya kerestesi, kagir bölümlerinde ise Sedefadası ve Büyükada taş ocaklarından çıkarılan taş ve harman tuğlası kullanılmıştır. Ayrıca bahçe kapı ve parmaklıkları, dökme demirden dantel gibi işlenmiş olup, evlerin dış çevresi dönemin etkin üsluplarında, çok yoğun ve zengin süslemelidir.

Padişah II. Abdülhamit tarafından (1876-1909) yaptırılan Hamidiye Camii, Osmanlı mimarisine örnek teşkil eder. Anadolu Kulübü’nün yanısıra Büyükada Su Sporları Kulübü (1985) ve “Olimpik Tesisleri ” ada için ayrı önem taşır.

Büyükada İskelesi

Aya Yorgi Manastırı Özellikle 23 Nisan ve 24 Eylül günlerinde bütün dinlerden onbirlerce kişinin ziyaret ettiği bir yerdir.

Ünlü yazar Reşat Nuri Güntekin’in kaldığı ev de Büyükada’dadır.

Doğal değerlerinin yanı sıra dünyanın en eski ve en büyük ahşap monoblok  yapılarından biri olan Rum Yetimhanesi (Prinkipo Palas) ve çok sayıda özgün tarihi eser ve dini mimari yapılar adanın görülmesi gereken güzellikleridir.

Turumuza Başladık

Sonunda Büyükada’ya ulaştık. Vapurdan indikten sonra, Erdem meydandan Aya Yorgi kumanyasını aldı. İlk aldığı kumanyayı beni beklerken yemiş. Adalara doğalgaz gelmiş. Her yeri kazmışlar. Yerleşim yerleri toz toprak olmuş. Tam bizim bisikletlere göre diye düşündüm. 

Sağdan devam edip turların yapıldığı meydana geldik. Aya Yorgi’ye çıkmak üzere pedallara asıldık. Tabi bir yere kadar bisikletle çıkılıyor. Parke taşlardan ötürü pedal çevirmek zor oluyor. Yokuşun derecesi de artınca bisikletleri elimize alıyoruz. (2022 Kayı’nın Notu: Daha sonra defalarca bisikletten inmeden tepeye ulaştım. Özellikle yeni dağ bisikletimdeki SPD kilit pedallarla daha kolay olmuştu.)

Aya Yorgi Çıkışı

Uzun ve dik bir yokuştan sonra tepeye varıyoruz. Magellan 196m gösteriyordu yüksekliğimizi. Hava biraz puslu ama manzara muhteşem. Bir banka oturup kumanyalarımızı yedik. Tertemiz hava ve yokuş faktörü beni oldukça acıktırmış.

Aya Yorgi
Erdem
Kayı
Tepeden Adalar
Kartal Sahilleri

Tepeden bir müddet manzarayı seyredip fotoğraf çektik. Daha sonra inişe başladık. İniş oldukça kısa sürdü. Yokuş aşağı bisikletleri saldık. Geçen sefer geldiğimde fren balatalarını bitirmiştim. Bu sefer daha kontrollü indim. Herhangi bir yanık kokusu gelmeden aşağıya ulaşmayı başardım.

Erdem, bisikleti ve göbeği
Büyük Tur Yolu

Meydana indikten sonra sağa, büyük tur yoluna, sapıyoruz. Soldan giderseniz küçük tur yoluna girmiş oluyorsunuz. Allah’tan buralar kazılmamış. Ağaçların arasında bir müddet yol aldıktan sonra nefis bir koy manzarasına çıkıyoruz. Durup biraz manzarayı seyrediyoruz. Adaların en sevdiğim koylarından biri bu, diğeri ise Heybeliada’da. En son lise 1 ya da 2’ye giderken tekne kiralayıp Heybeliada’da denize girmiştik. O zamandan beri İstanbul’da denize girmedim, giremedim.

Koy
Manzaranın keyfini sürerken

Tekrar yola koyulduk. Masmavi gökyüzü üstümde, masmavi deniz altımda, hafif yokuş aşağı, rüzgar saçlarımı okşarken getirdiği çiçek kokuları burnumda, kulağımda sevdiğim melodiler, arka planda zincir sesi… Ne kadar da huzurluyum diye düşünürken bu ortamı köpek havlamaları böldü. Buraya bir köpek barınağı yapmışlar. Adadaki başıboş köpekleri buraya getirmişler. Tam yemek saatlerinin üzerine gitmişiz. Hepsi kapıda, çığlık çığlığa gelecek olan mamalarını bekliyorlardı.

Köpek Barınağı

Yerleşim yerlerine yaklaşırken etraf yeniden toz toprak oldu. İş makinelerinin gürültüsü de cabası. Çoğu zaman asfaltı göremiyorduk. Geçen geldiğimde bu yokuşlarda 50 km/sa hızı görmüştüm. Şimdi ise yavaş yavaş iniyordum. Her yer çukur doluydu. Bazıları ön lastiğimi içine alacak kadar büyüktü. Güneş de tam karşıdan vurup görüşü bozuyordu.

Doğalgaz çalışmaları

İskeleye geldiğimizde saat on biri bir kaç dakika geçiyordu. Gemimizin kalkmasına daha 20 dakika vardı. Bu arada iskelenin üzerinde bir yazı görüyorum. Bisiklet park etmek yasakmış. Gittiğim bütün yabancı ülkelerde bisiklet hep özendirilir. Amsterdam’da tren garının önünde kocaman bir bisiklet parkı var. Bizim güzel adamızın atlar dışında tek ulaşım vasıtası olan bisikletler için bir tane bile park yeri ya da bağlama demiri göremedim. Onun yerine “yassah gardaşım” zihniyeti ile karşılaştım. 

Biraz iskelede oyalanıp fotoğraf çekiyoruz. Bu arada Erdem bana çaktırmadan bir kaç fotoğrafımı çekiyor.

Yurdumdan Manzaralar
İskele güzeli
Israr üzerine ben de poz veriyorum
Allahü Ekber
Ver bakayım sen şu kamerayı

Kalabalık olmadan bisikletleri turnikeden geçiriyoruz. Derken vapurumuz geliyor. Adı Büyükada. Bisikletleri bindirirken önüme bir bebek arabası arkama da bir el arabası düşüyor. Ben bebek arabasının geçmesini beklerken arkadan el arabası beni sıkıştırıyor. Dönüp arkamı bakıyorum, adamın biri ben şuradan geçeyim diyor. Kısık sesle “bayana acele ettirmek istemiyorum, önümdeki araba geçsin geçeceğim” diyorum ama gözlerim başka şeyler söylüyor tabi. O da hatasını anladı sanırım. Bazen millet olarak çok gereksiz durumlarda acele ediyoruz.

Vapurumuzun adı da Büyükada

Bu sefer vapurumuz doğruca Bostancı’ya gidecekti. Halatlar çözülüp yola koyulduk. Ada arkamızda küçülmeye başlamıştı. Dragos Tepesi’ne doğru yol alıyorduk. Dragos’un karşısına gelince sahile paralel yol almaya başladık. Maltepe, İdealtepe derken Bostancı’ya ulaştık. Mehmet’e de el salladık ama evde değildi sanırım. Liman girişinde dizi dizi deniz otobüsleri adeta bizi selamlıyordu.

Büyükada
Dragos
El salla Mehmet, el salla..
Deniz Otobüsleri, Bostancı

Vapurdan indikten sonra Erdem ile vedalaşıp Erenköy’e doğru pedal basmaya başladım. Suadiye açıklarında irili ufaklı bir sürü yelkenli gördüm. Bu yaz yapmak isteğim şeylerden biri de yelken. Yelken olmaz, rüzgar sörfü olur ama denizle ilgili bir şeyler öğrenmek istiyorum.

Erenköy’de de kürekçilere rastladım. Kürek de güzel ama rüzgar sizi taşıyabilecekken niye bünyeyi yoralım. Zaten bünyeyi yoran sporlar yapıyoruz.

Yelkenliler
Kürekçiler

Marmara Yelken’in yanından yukarı çıktım. Ethem Efendiyi’de aşıp eve geldim. Tatlı bir yorgunluk çöktü üzerime. Açık hava hafif sarhoş etmiş beni. Eve girince anladım. İki, üç saatliğine de olsa büyük şehir ortamından uzaklaşmış olmanın mutluluğuyla kendimi duşa attım.

Marmara Yelken’in sokağı: En sevdiğim sokaklardan biri