19 – 28 Eylül 2005
19 Eylül saat ikide Atatürk Havaalanı’ndan Almanya uçağım kalktı. Rahat bir yolculuktan sonra Hannover’e iniş yaptık. Yaklaşık yarım saat bavulumu bekledikten sonra çıkışa doğru yöneldim. Volkan kapıda beni bekliyordu.
Böylece aşağıda kısaca özetini vereceğim Almanya seyahatim resmen başlamış oldu. Daha sonra aktiviteleri ve şehirleri ayrıntılı olarak anlatacağım.
Bremen’de iki gün geçirdikten sonra 22 Eylül sabahı Frankfurt’a doğru yola koyulduk. Voltran’ı oluşturacaktık. Tuğrul Paris’ten, Selçuk ve Ahmet İstanbul’dan Frankfurt’a gelecekler ve Voltran’ı oluşturacaktık. Tuğrul ile buluşup otele gittik. Eşyaları koyup meşhur Frankfurt Otomobil Fuarına doğru yürümeye başladık.
Fuar umduğumdan büyüktü. Ayrıntılarını daha sonra yazacağım. Hepsini gezebilmek için epey koşturdum. Sabahları 5k koşmanın yararını bir kere daha görmüş oldum :).
Ertesi gün şehri gezmeye çıktık. Tuğrul öğleden sonra bizden ayrılıp İstanbul’a döndü. Biz de alışveriş merkezlerine girip çıkmaya başladık. Saturn’den Ahmet ile Selçuk MP3 çalar aldı. Böylece Saturn macerası başlamış oldu. Uzun uğraşlardan sonra Goethe müzesini de gezebildim. En son yüksek bir yer bulup (Helaba) şehri tepeden seyrettik. Ahmet 1 YTL ile 2 Euro luk teleskopu çalıştırdı :). Herkes sırayla teleskoptan baktı.
Akşam dönüş yoluna koyulduk. Arabada yer olmadığından Selçuk trenle Bremen’e gidecekti. Onu istasyona bırakıp biz otomobille yola koyulduk. Gece geç saatlerde Bremen’e ulaştık. Selçuk’u da istasyondan alıp Weyhe’ye, Volkanların evine döndük.
Ertesi gün Bremen’in merkezine gittik. Meydanında dolaştık. Biraz alışveriş yaptık. Ahmet ile Selçuk Saturn’e girip, Frankfurt’tan aldıkları MP3 çalarları geri iade ettiler. Neymiş, radyosu yokmuş.
Bremen’in meydanında Alex’de patates yedik. Biraz hediyelik eşya alıp evin yolunu tuttuk.
Pazar günü Selçuk İstanbul’a dönecekti. Hannover yolu üzerindeki Serengeti Park’a gittik. Parkı otomobil ile geziyorsunuz. Yanımıza aldığımız havuçları ve elmaları hayvanlara yedirdik. Elimle zürafa, midilli, keçi, eşek, lama, zebra, fil besledim.
Hayvanların olduğu kısmı bitince eğlence parklarına gittik. Üç dört tane oyuncağı denedik. Ahmet ile Volkan aşağıdaki makineye binemediler. Onlar aşağıdan bizim resimlerimizi çekip, gülmeyi tercih ettiler.
Parkı gezip Hannover’in yolunu tuttuk. Selçuk’u uçağa bırakıp Bremen’e döndük.
Pazartesi günü Bremen’in limanı olan Bremerhaven’a gittik. Yol yaklaşık 60 km. İlk önce Kutup Hayvanlarının olduğu hayvanat bahçesini gezdik. Gerçi içeride Puma gibi hayvanlar da vardı ama genelde kutup bölgesi hayvanlarıydı.
Hayvanat bahçesinden sonra deniz müzesine gittik. Eski liman açık hava müzesine döndürülmüş. Eski gemiler hatta denizaltılar vardı. Aşağıda görülen U tipi denizaltının içini gezdik. Daha sonra kapalı müze kısmına girdik. Orada da denizcilikle ilgili aklınıza ne gelirse sergiliyorlardı. Oldukça büyük bir müzeydi.
Müzeden sonra alışveriş merkezine gittik. Ahmet Saturn’den telefonuna hafıza kartı aldı. Ben de Canon EOS 350D’lere bakıyorum. Fiyat 850 Euro. Tax Free yi alınca 770 civarına geliyor. Akşam eve dönünce Türkiye ile kıyaslıyorum. 200 Euro dan fazla fark var. Bu arada Ahmet’in aldığı kart yanlış çıktı. Küçük MMC ile küçük SD kart aynı değilmiş. Halbuki büyükleri aynı.
28 Eylül Çarşamba sabahı Hamburg’a doğru yola koyulduk. Yaklaşık 110km sonra Hamburg’a ulaştık. Hava buz gibiydi. Zaman zaman yağmur atıştırıyordu. Bir parkta kahvaltı yaptıktan sonra istasyona gidip otobüs ve tekne ile şehir turları biletlerimizi aldık. Önce otobüs turu yaptık. Limanda otobüsten inip tekne turu yaptık. Hamburg’un kanallarının uzunluğu Venedik’ten fazlaymış.
Hamburg Saturn görülmeye değer. 4 kat elektronik. Bana kalsa bir gün burayı gezerdim. Ahmet Bremerhaven Saturn’den yanlış aldığı kartı iade etti. Ben ona garanti verip küçük MMC kart aldırdım. Akşam eve geldiğimizde telefonu yine çalıştıramadık. Ama kart benim telefonda çalıştı.
Ertesi gün kartı Bremen Saturn’e iade edip parayı geri aldık. Başka kart almadık :). Ama yeni bir alışveriş macerası başladı. Ben Canon EOS 350D’yi almaya karar vermiştim. Bremen Saturn’e gittik. 800 Euro luk fiyatı görünce çok sevindim. Ama ellerinde kalmamış. En erken haftaya gelirmiş. Biz de başka bir yere gittik. Orada 850 idi. Ama adamların şöyle bir sloganı var: Bizden ucuza bir yer bulursanız o fiyata veriyoruz. Hevesle biz bulduk diye gittik. Ama onlar işi yokuşa sürdüler. Yok onda kart yokmuş, yok objektif ekstraymış. En son 830 dediler. Ben de kızdım almadım. Cumartesi düşündüm taşındım acaba ben mi yanlış gördüm diye. Tekrar Saturn’e gittik. Doğru görmüşüm. Objektifsiz kaç para dedik 850 dediler. Ben dumur oldum tabi. 750 deseler alacaktım çünkü. Ben de gidip bir gün önce 830 diyen yerden aldım makineyi. Tax Free ile 750’ye mal oldu bana.
Cumartesi çıkacağımız Amsterdam gezisini Kağan Bebek hastalanınca Pazar günü gerçekleştirdik. Sabah altıda yola çıktık. Hollanda’ya girince trafik değişti. Sağdan geçenler, korna çalanlar, hız tahdidine uymayanlar… Dokuz buçukta Amsterdam’a ulaştık. Arabayı istasyonun parkına bıraktık. Saati 3.5 Euro.
Şehir merkezi ufak. İki saate gezdik. Sonra kanal turu yaptık. Hamburg’un aksine şehrin içine kadar girdi nehir teknemiz. Hava da şansımıza güzeldi. Gerçi arada yağmur yağıyordu ama bu sayede ortaya çıkan gökkuşağı çok güzeldi.
Almanya’da pazar günü dışarıda insan bulamıyorsunuz. Burası cıvıl cıvıldı. İngilizce, Almanca, Fransızca konuşuluyordu. Karnımızı bir İran lokantasında doyurup tekrar şehri gezmeye başladık. Anne Frank’ın Evine gittik. Anne bir Yahudi’ymiş. 2. Dünya Savaşında herkes toplama kamplarına alınırken ailesiyle bir eve sığınmışlar. 8 kişi 1942-1944 yılları arasında bu evde saklanmışlar. Anne bu sırada günlük tutmuş. Savaşın sonlarına doğru yakalanıp toplama kampına götürülmüşler. Anne o kamptan dönememiş. Daha sonra günlükleri bulununca yaşadığı ev müze haline getirilmiş. Oldukça etkileyici bir müze. Bu müze evde Anne Frank’ın tuttuğu günlüğün bir bölümü, tarihi fotoğraflar, ırkçılık ve Yahudi düşmanlığı üzerine sergiler yer alıyor.
Akşama doğru Amsterdam’dan ayrılıp Bremen’e döndük. Ertesi gün yurda dönüş yolculuğu vardı. Erkenden yattık.
Sabahleyin güzel bir kahvaltıdan sonra Hannover’e doğru yola koyulduk. Amacımız bu şehri de gezip havaalanına öyle gitmekti. Şehir merkezini Magellan sayesinde bulduk. Umduğumuzdan daha büyük bir şehirdi. Tarihi meydanını bulup gezmeye başladık. Bir yandan da fotoğraf çekiyordum. Bu gezi sırasında 800’ün üzerinde foto çekmişim.
Hannover’i de gezip havaalanına gittik. Tax Free leri halledip yumoşların bir kısmını geri aldık. Volkan ile vedalaşıp pasaport kontrole girdik. Uçak yarım saat gecikmeli kalktı. Uçak boş olduğundan aramıza Magellan’ı alıp koltuklara oturduk. Arada Magellan’ı açıp koordinat, hız ve yükseklik bilgilerini alıyorduk. Türkiye’ye girerken veriler aşağıdaki gibiydi.
Uçaktan inince bizi Tuğrul karşıladı. Ahmet Free Shop’tan yarım saat gecikmeli olarak arabaya gelebildi. Ne yapsın uçakta çubuk krakersiz kaldı :).