27 Kasım 2011
Sonbahar’ın sonuna yaklaştığımız ve günlerin iyice kısaldığı bu günlerde havanın müsaade ettiği ölçüde kısa Pazar gezilerimiz sürüyor. Geçen hafta Batu ile Yuvacık Barajı tarafına bir gezi düzenlemiştik. O geziye katılamayan Alp bu hafta için yerini çok önceden ayırtmıştı. Batu ise yeni patronları ile tanışma yemeği yiyeceğinden çok istemesine rağmen katılamadı. Ayrıca soğuk havayı bahane eden bazı tatlı su motorcuları da evde oturup benim eski Yol Hikayelerimden birini okumayı tercih ettiler. Halbuki hava, lastikler için önemli olan 7 derecenin üzerindeyse soğuk sorun olmaz. Sorun ekipman eksikliğindendir.
Sabah uyandığımda bir sürprizle karşılaştım. Meteorolojinin tahmininin aksine gece yağmur yağmış ve kara kara bulutlar İstanbul’un tepesinde dolaşmaya devam ediyordu. Alp ile telefonda yaptığımız durum değerlendirmesinden sonra yola çıkmaya karar verdik. Üç, beş damla yağmurun bizi yolumuzdan alıkoymasına izin verecek değildik.
Artık klasikleşen buluşma noktamız olan Hillside’a, Alp klasik bir şekilde 10 dakika geç geldi :). Üstelik uzun eldivenlerini de Veysel’in bagajında unutmuş. Ben yanımda fazladan getirdiğim iki çift eldivenden bir çiftini Alp’e verdim. Alp’in yeni aldığı gidon çantasının montajını tamamlayıp dokuz buçukta feribota doğru yola koyulduk. Pazar sabahı olmasının etkisiyle E-5 oldukça boştu. Hava yüksek süratlerde oldukça ısırgandı ama montun ve pantolonun içliklerini taktığımdan sorun yoktu. Sadece kaskın içine giren hava burnumun akmasına neden olmuştu. Ama elcik ısıtmaların yanına bir de sele ısıtması olsa hayır demezdim :).
Eskihisar-Topçular feribotuna zam gelmiş. Daha önce 8TL olan motosiklet fiyatı 10TL olmuş. Tabi Pendik-Yalova feribotunun yanında sudan ucuz kalıyor bu fiyat. Motor için 22,50TL alıyorlar üstelik arkanızda yolcu varsa onun için de 7,50TL ödüyorsunuz. Eskişehir gezimde bu şekilde kazıklandıktan sonra bir daha o feribotlara binmeme kararı almıştım. Yeri geldikçe de yazmaya devam edeceğim bu soygunu.
Topçular’dan Yalova’ya doğru gaz açtık. Hava burada da kapalıydı. Denizi hep sağımıza alıp Armutlu Turunu tamamlayacak ve İznik Gölü’nü de sağımıza alıp Boyalıca üzerinden tekrar Topçular’a doğru bir daire çizecektik. Tabi yağmura yakalanırsak turu kısaltma hakkımızı saklı tutuyorduk.
Yazın çok canlı olan Çınarcık sahilinde in cin top oynuyordu. Boş yazlık sitelerin önünden geçerek virajlı yollardan Armutlu’ya doğru yol alıyorduk. Sonbahar tüm renkleriyle bu turumuzda da bize eşlik ediyordu. Keşke biraz da güneş olsaydı. O zaman gezimiz de fotoğraflarımız da daha canlı olurdu. Ama yine de yolda olmanın keyfini hızlı virajlarla yaşıyorduk. Bir çok motorcu da bizim gibi düşünmüş olsa gerek ki yarımada adeta motor kaynıyordu. Gördüğümüz üç büyük grubun yanında bizim gibi ikişerli üçerli gezen motor gruplarına da rastladık.
Virajlı yolları keyifle geçerken sık sık da fotoğraf molası veriyorduk. Hoş ben yanıma büyük makinemi almamıştım. Hem onu taşımak için depo üstü çantamı almam gerekiyordu hem de hava oldukça soğuk olduğundan lensler buğu yapardı. Zaten kapalı hava yüzünden istediğim ışığı da yakalayamadım. Bu arada küçük makineyi tutarken bile elim oldukça üşüdü. Alp ise bu kısa molalarda yeni kaskını çıkartıp kafasını rahatlatıyordu. Sanırım bir kaç sefer daha kullandıktan sonra kask kafasına alışacak.
Saat bire doğru Gemlik’e ulaşmış, denizi arkamızda bırakmıştık. Alp’in sevmediği Yalova-Bursa yoluna çıktık. Büyük konaklama tesislerinden birine girip Alp’e seçeneklerimizi anlattım. Ya bu tesiste yemek yiyip Orhangazi’den İznik yoluna sapacaktık, ya da Orhangazi’nin içindeki sac kavurmacıya gidip orada karnımızı doyuracak hatta üzerine meşhur dualı tatlıdan yiyip geri İznik yoluna dönecektik ya da diğer bir seçenek olarak yemeği pas geçip Yalova’ya devam edecektik. Ufak bir yemek zirvesinden sonra tesislerde köfte yemeye karar verdik.
Lezzetli köfteleri yiyip biraz da ısındıktan sonra tekrar yola koyulduk. Bu arada ben bir bardak çay içene kadar Alp’in 3 bardak çay içmesi dikkatimi çekti. Teneke ağız diye takıldım. Tiryakiler ile aramdaki farkı da anlamış oldum.
Orhangazi’den İznik yoluna saptık. Gölü sağımıza alıp Boyalıcı’ya doğru gaz açtık. Boyalıcı’ya bir kaç kilometre kala kadranım 25000 rakamını gösterdi. Hemen sağa çekip durdum. Bukefalos’un, zeytin ağaçları önünde, fotoğrafını çektikten sonra yola devam ettik. Az sonra da Boyalıca’ya gelmiştik. Soldan Karamürsel yoluna girip virajlar eşliğinde hızla yükselmeye başladık. İznik Gölü ayaklarımızın altındaydı. Tabi hemen bir fotoğraf molası verdik.
Çok sevdiğim Boyalıca-Altınova yolunda da güzel kareler uğruna bir kaç kez mola verdik. Ve sonra yine suya, Marmara Denizi’ne, kavuştuk. Topçular-Eskihisar feribotunu son anda yakaladık. Yaklaşık 280km’lik bir gezi olmuştu. Darısı gelemeyen arkadaşların başına :).