bozcaada kalesi

Bozcaada Gezisi

2-4 Ağustos 2008

“Tanrı, insanlar uzun ömürlü olsunlar diye Bozcaada’yı yaratmış” demiş HeredotGeçen hafta Bozcaada için planlar yapıldı, otelller ayarlandı, motorlar hazırlandı ve Cumartesi sabahı yola çıkmak için sözleşildi. Grubumuz iki motor, bir otomobilden oluşuyordu. Tuğrul ve Senem Cuma akşamı Selimpaşa’da kalıp oradan yola çıkacaklardı. Selçuk ve Aslı ile Shell’de buluşup kırk dakika gecikmeyle saat 06:40’da yola koyulduk.

Rota: İstanbul – Çorlu – Tekirdağ – Keşan – Gelibolu – Eceabat – Feribot – Çanakkale – Geyikli – Feribot – Bozcaada
Hareket noktamız: Ataşehir Shell

Amacımız Geyikli’den saat on birde kalkacak olan feribota yetişmekti. Kaybettiğimiz zamanı telafi etmek için otobanda gazı sonuna kadar açtık. Rüzgar oldukça sert esiyordu. Zaten bütün gezi boyunca rüzgar peşimizi bırakmayacaktı.

Otobanı Çorlu çıkışından terk edip Tekirdağ yoluna girdik. Geçtiğimiz senelerde Saroz’a dalışa giderken yol çalışmaları yüzünden epey sıkıntı çekerdik. Yol tamamen bitirilmiş ve genelde çift şerit olarak devam ediyor. Benzin molası verdiğimizde feribota yetişemeyeceğimiz aşağı yukarı belli olmuştu. İki radarı atlatmıştık ama önümüzde hala uzun bir yol vardı.

Gelibolu’ya vardığımızda rüzgar şiddetini arttırdı. Öyle ki artık dik gidemiyordum. Arada rüzgar sert bir şeklide  çarpıp Bukefalos’u bir metre kadar sağa atıyordu. Sol omuzum da acımaya başlamıştı. Güzelim Gelibolu yolu sert poyraz yüzünden işkence olmaya başlamıştı.

Eceabat’a gelince hazır bekleyen feribota atıverdik kendimizi. Aslında Kilitbahir – Çanakkale arası çalışan küçük feribotlara da binebilirdik ama rüzgar ve deniz bizi büyük olana yönlendirdi.

Eceabat – Çanakkale Feribotu. Deniz poyrazdan köpürmüş.

Koca feribot sallana sallana Çanakkale’ye ulaştı. Truva’yı geçip Bozcaada sapağından manzaralı fakat rüzgarı bol  yola girdik. Hiç mi durmayacaktı bu rüzgar? Sonunda Geyikli’ye ulaştık. Tuğrul da gelmiş otomobili sıraya sokmuş. Onların oturduğu sahil lokantasına gittik. Meğer Tuğrul üç feribotuna ancak binebiliyormuş. Ada ile kara arasında sadece tek feribot çalışıyor. O yüzden uzun kuyruklar oluyor. Yaz dönemi seferler arttırılıyor ama gördüm kadarıyla yeterli değil. Karşılıklı iki feribot çalışsa çok daha güzel olacak. Biz motorla olduğumuz için kuyruk derdi olmuyor.

Sonradan öğrendiğimize göre Tuğrul bizimle gelse 13:00 feribotuna binebilecekmiş. Feribotta yer kalınca arkadaki araçları içeri almışlar. Fakat Tuğrul kendisine 15:00 dendiği için aracına gitmemiş. Bu da böyle bir Bozcaada feribotu tecrübesi oldu. 

Geyikli İskelesinde

Sahilde biraz oyalanıp tekrar motorları bıraktığımız yere döndük. Kapıları açmışlardı. Kuyruğun sağından en başa gidip feribota bindik. Bizi yolcu inme yerine yönlendirdiler. Selçuk çantaları ile sığmayınca bir çantasını söktük. Yukarı çıkıp yerlerimizi aldık. Rüzgar öyle sert esiyordu ki ayakta durarak fotoğraf çekmek bile eziyet olmuştu. Bu arada açılınca feribot da sallanmaya başladı. Ben aşağı motorların olduğu yere bakınca, Bukefalos’un beşik gibi sallandığını gördüm. Selçuk’a da haber verip aşağı aygırımın yanına indim. Düşecek gibi olursa tutarım diye yanı başında beklemeye başladım. Bu arada sağdan vuran dalgalar bizi ve motorları su içinde bıraktı.

Feribot beklerken
Geyikli sahillerini arkamızda bırakırken
Feribotta motosiklet nöbeti. Foto Aslı
Sonunda deniz biraz olsun duruldu

Bozcaada Tarihi 

“Antik çağda Leukophrys,Yunan Mitolojisinde ise Tenedos adıyla bilinen Bozcaada’nın ilk sakinleri Akaların bir kolu olduğu ve M.Ö. 2000 yıllarında yerleştikleri tahmin edilen Pelasg’lar (Pelazziler)dır. Akalardan sonra Ada’ya sırasıyla Fenikeliler, Atinalılar ve Yunanlılar hakim olmuştur. Ada M.Ö.493’de Pers istilasına uğramış, M.Ö.334 yılında ise Pers istilasına son veren Büyük İskender devri başlamıştır. Bergama Krallığından sonra M.Ö.168 yılında Roma hakimiyetine girmiştir. Roma İmparatorluğu’nun 395 yılında ikiye bölünmesiyle Doğu Roma yani Bizans İmparatorluğuna dahil olmuştur. 1203 yılından sonra Bozcaada üzerinde Bizans-Ceneviz-Venedikliler arasında egemenlik mücadelesi başlamıştır.

Bozcaada ilk defa 1455 yılında Fatih Sultan Mehmet devrinde Osmanlı İmparatorluğu’na katılmıştır. Osmanlı ile Venedik arasında Bozcaada için mücadeleler olmuş, Ada zaman zaman Venedik hakimiyetine girmiştir. Bozcaada Osmanlı döneminde bir kale dizdarı ve kadı tarafından yönetilmiş, 19. yüzyılın sonlarında Merkezi Sakız ve Rodos olan Cezair-i Bahr-i Sefid Eyaletinin Midilli Sancağına bağlı bir Kaymakamlık olarak teşkilatlanmıştır. Bu dönemde Ada’da Belediye dairesi bulunmaktadır.

1912 yılında Balkan Savaşı sırasında Yunan donanmasınca işgal edilmiş olup, Lozan Antlaşması sonucunda 20 Eylül 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlanmıştır.”

Kaynak: www.bozcaada.gov.tr 

Bozcaada Kalesi

Feribottan inince hemen otelimizi aramaya başlıyoruz. Otel yol tabelasını gördük fakat bir türlü oteli bulamadık. En sonunda bir inşaatın yanında otelimize rastladık. Tabi internetteki fotoğraflarıyla yakından uzaktan alakası yok. Bir kere yolu yok. Motorları park ettiğimiz yerden otele toprak bir yokuştan inilip, inşaatın önünden geçip gidiliyor. Girişte kimseyi bulamadık. İlgili arkadaş gelene kadar girişte oyalandık. Neden sonra odalarımıza yerleşebildik. Tuğrul’lar üç feribotu ile geleceklerinden, biz duş alıp çevreyi keşfe çıkmaya karar verdik. O da ne duşa sığmak ne mümkün. İnternetteki oda fotoları balık gözü objektifle çekilmiş herhalde.

İnşaatın sağında otelimiz: Ayana Otel
Manzara pek iç açıcı değil

Kestirme bir yoldan çarşıya inip çevreye şöyle bir baktık. Sonra Bozcaada Kale’sini gezdik. Kale oldukça iyi korunmuş. İçinde çeşitli tarihi eserler var. Manzarası da süperdi.  

Tepeden Bozcaada Kalesi

Bozcaada Kalesi 

Bozcaada’ya yaklaştıkça ilk gözünüze çarpan heybetli görüntüsüyle kalesi olur. Bu oldukça iyi korunmuş kalenin ilk olarak ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı tam olarak bilinmemekle birlikte Venedik, Ceneviz ve Bizanslılar döneminden beri kullanıldığı bilinmektedir.

Ada’nın kuzeydoğu burnu üzerine kurulmuş olan kale, Osmanlı döneminde önemli konumu sebebiyle Fatih Sultan Mehmet tarafından esaslı bir şekilde onarılmıştır. Venedikliler’e geçip geri alındıktan sonra esaslı bir tamir görüp genişlemiştir. Kalenin 1703, 1706 yıllarında ve 1714’de Kaptan-ı Derya Süleyman Paşa tarafından tamir ettirilmiştir. En önemli tamirinin 2. Mahmut tarafından 1815 yılında yaptırıldığını, adeta kalenin yeniden yaptırıldığını taşıdığı kitabelerden anlamaktayız. Kale, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 1965-1970 yılları arasında ve en son 1996 yılında restore edilerek koruma altına alınmıştır.  

Adanın kuzeydoğu burnunda yer alan Kale, yüksek kayalar üzerine oturtularak şehirden yaklaşık 10 metre genişliğinde ve 250 metre uzunluğunda bir hendekle ayrılmaktadır. Eskiden su dolu olduğu anlaşılan hendeğin üzerinden kalenin ana giriş kapısına asma bir kapıyla geçilirmiş. Bu ana kapının dışında Mendirek ve Deniz Kapısı diye iki kapısı daha bulunmaktadır. Mendirek kapısı 1905 yılında mendireklerin yapılmasından sonra açılmıştır. Bu iki kapı şu anda kullanılmamaktadır.  

Kale, dış ve iç olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Dış surun içindeki Dış Kale’de iki cephanelik, bir kuyu, iki tabya yeri, kamacı atölyelerinin bulunduğu bina temelleri, tören ve eğitim alanları ve eskiden kale içinde yaşayanların evlerinin bulunduğu şimdi boş olan bir alan vardır. 

İç Kale iki bölümden oluşur. Birincisi giriş bölümü olup İç Kale’nin doğusundadır. Biri doğuda biri batıda iki rampaya açılan iki kapısı vardır. Bu bölümde şimdi yıkılmış olan revir, cami, minare, zindanlar ve kışla bulunmaktaydı. Asıl İç Kale olan ikinci bölüme doğudaki küçük bir kapıdan girilir. İç Kale’nin biri baş burç olmak üzere sekiz burcu vardır. Ortada levazım deposu, cephanelik ve sarnıç yer alır. 

Bozcaada Fatih Sultan Mehmed döneminde ilk defa Türklerin eline geçtiğinde, kale içine bir cami yaptırılmıştır. Temelleri hala görünür bir şekilde durmakta olan bu cami Kanuni Sultan Süleyman zamanında yenilenmiştir.  En büyük değişikliği ise 1657 yılında ada Venedikliler’den geri alındığında görmüştür. Kale içindeki bir diğer caminin varlığını ise 1800’lü yıllardan kalma gravürlerden anlamaktayız.

Kalenin iç bölümünde Bozcaada ile ilgili tarihi ve etnografik eserlerin sergilendiği bir sergi mekanı bulunmaktadır. Kale yaz dönemi boyunca her gün 10.00 – 19.00 saatleri arasında ziyarete açık olup giriş biletlidir.

Kaynak: www.bozcaada.gov.tr 

Bozcaada Haritası

Kale dönüşü Tuğrullar da geldiler. Onlarla beraber otelimize döndük. Plaj için hazırlık yapıp otomobille yola koyulduk. Zamanımız az olduğundan Ayazma Plajını Pazar gününe bırakmıştık. Hedefimiz Akvaryum Koyu’ydu. Kısa sürede plaja ulaştık. Burası nisbeten sakin bir plaj. Plaj girişinde komik bir görüntüyle karşılaştık. 

Akıllının biri SUV aracını plaja sokmuş sonra da orada kuma saplanıp kalmış. Biz gülmeye başladık tabi. Bir traktör onu çekmek için gelmiş, çeki ipini bağlıyordu. Her 4X4 ile araziye, hele kum gibi yumuşak zemine girilmez. Öncelikle arazi lastiği ve arazi takviyesi ister. Ayrıca kumda lastik havaları indirilir.

Plajda mahsur kalan SUV

Neyse biz kendimize bir yer bulup kumlara serildik. Evet burası da rüzgarlıydı. Su ise buz gibiydi. Sanki binlerce iğneyi vücuduma saplıyorlardı. Paletlerimi giyip, maskemi taktım. Tekrar sudayım. Şnorkel yapayım dedim ama hem canlı yoktu hem de su sürekli beni ısırıyordu.

Sudan çıkıp kumların üzerine uzandım. Bu plajda herhangi bir tesis ya da şezlong yok. Ne getirdiyseniz onla idare ediyorsunuz. Yol yorgunluğunun etkisiyle biraz kestirmişim.

Akvaryum Plajı 

Plajdan otele gidip duşlarımızı aldık. Bu arada gece için Sandal Lokantası’nda yer ayırttık. Hafta sonu olduğundan rezervasyon yaptırmakta fayda var. Otelden ayrılıp tekrar otomobille adayı turlamaya başladık. Şimdiki hedefimiz adanın kuzeybatı ucunda yer alan rüzgar güllerine gidip gün batımını seyretmek.

Rüzgar güllerinin arasında yürürken

Manzara çok güzeldi. Bir sürü insan bizim gibi güneşin batışını seyrediyordu. Deniz fenerinden de bir kaç fotoğraf çektim. Sonra bekçi gelip bizi aşağı davet etti. Meğer buraya çıkmak yasakmış ama ne kilit vardı ne de uyarı yazısı. Zaten rüzgar o kadar sert esiyordu ki Manfrotto 55 model tripodum (kalın bacaklı, ağır bir model) bile sallanıyordu.

Bozcaada'da gün batımı
Bozcaada’da gün batımı
Deniz fenerinden rüzgar gülleri
Temiz enerji kaynakları

Güneş battıktan sonra rüzgar güllerini arkamızda bırakıp çarşıya geri döndük. Akşam yemeğimizi yemek üzere Sandal Lokantası’na gittik. Burası adanın Rum tarafında kalıyor. Feribottan indiğinizde yolun sağ tarafı Rum Mahallesi, sol tarafı ise Türk mahallesi. Ne yalan söyleyeyim Rum tarafı daha güzel. Bu taraftaki otel ve pansiyonlar da daha şık.

Güzel bir yemekten sonra biraz daha çarşıda dolaştık. Limanın sol tarafında bir lokantanın arkasında lokma yapıyorlardı. İzmir lokmasına göre hamur topları daha küçüktü. Üzerine tarçın döktürüp afiyetle lokmalarımızı yedik. Daha sonra da otele gidip odalarımıza çekildik. Sert poyraz altında motor kullanmak insanı yoruyormuş.

3 Ağustos Pazar

Pazar sabahı saat altıda elektrik trafosunun çat çut sesleri ile uyandım. Akşam erken yattığımdan uykumu almıştım. Fakat sağım solum açık bıraktığım camdan ötürü ağrımış. Camı kapatıp tekrar uykuya dalmak istedim ama çat çut sesine takılınca uyuyamadım. Ben de sabah gezintisi yapmak niyetiyle odayı terk ettim.

Bütün ada uyuyordu. Sokaklar bomboştu. Tam fotoğraf çekme zamanı diye düşündüm. Canon 40D arabada kalmıştı, anahtar ise Tuğrul’da. Artık ufaklık Canon SD800 ile idare edecektik. Küçük deyip geçmeyin ışığı yakalarsanız gayet güzel foto çekiyor.

Mimari açıdan daha keyifli olan Rum Mahallesi’ni fotoğrafladım. Bu arada size fikir vermesi açısından gözüme güzel gelen otel ve pansiyonların da fotoğrafını çektim.

Meryem Ana Kilisesi

Meryem Ana Kilisesi

Bozcaada’daki  Rum Ortodoks Cemaatine ait, ibadete açık olan tek kilisedir. Diğer adı Kimisis Teodoku Rum Ortodoks Kilisesi olan kilise Rum Mahallesi’nin tam ortasına konumlanmıştır. Giriş kapısında 1869 tarihi okunan kilisenin bu tarihte yapıldığı anlaşılmaktadır. Ancak bir rivayete göre Venedik döneminden kalmadır.

Avlusundaki 1895 yapımı 4 katlı çan kulesi zamanın aşındırmasıyla yer yer yarılıp parça düşürmeye başladığından, 1980’lerde kısmen sökülmüş ve kule metal kafes içine alınmıştır. Orijinal yüksekliği 23.8 m olan çan kulesi 2006 yılı içinde restore edilmiştir. Kilisenin içini görmek için tek fırsatınız pazar sabahları 8.00’de yapılan ayindir. Kilise onun dışında kapalıdır.

Kaynak: www.bozcaada.gov.tr

Arnavut kaldırımlı sokaklar
Otel Ege (Eski İlkokul Binası)
Adahan Otel
Peyzaja bayıldım
Sandal Lokantası – Asmaaltı
Sanki Atatürk Havalimanı Tarifesi
Meydan
İskeleden lokanta manzaraları

Fotoğraf çekimim bittikten sonra otele kahvaltı için geri döndüm. Selçuk kalkmış beni bekliyordu. Sekiz buçukta kahvaltı için otelin terasına çıktık. Burası şehir merkezini ve kaleyi yukarıdan görüyor. Kahvaltımız peynir, zeytinyağlı- kekikli zeytin, kekikli-zeytinyağlı Çanakkale domatesi, salatalık, peynir ezmesi, yumurta, adanın meşhur domates ve karpuz reçelleri, tereyağı ve baldan oluşuyordu. Ekmekler de süperdi. Otelin en memnun kaldığımız yanı kahvaltısı olmuştu. Gerçi teras çok rüzgar alıyordu; hatta çay, doldurup masaya gelene kadar soğuyordu ama biz halimizden memnunduk.

Kahvaltı yaparken jandarma nöbet  değişimine denk geldik. Askerler otelin arkasından nöbet yerlerine intikal ediyorlardı. Ben de bu kareyi kaçırmadım.

Mehmetçikler

Kahvaltıdan sonra hazırlanıp Ayazma Plajına doğru yola çıktık. Burası Bozcaada’nın en meşhur plajı. Yolun üst tarafında yemek yiyebileceğiniz yerler var. Plajda da şemsiye, şezlong kiralayabilirsiniz. İki şezlong, bir şemsiye 6 YTL. Plaja yerleşip güneşlenmeye başladık. Ben 30 faktör yüz ve vücut kremlerimi sürüp güneşe yattım. Rüzgar burada biraz daha az esiyordu fakat su yine buz gibiydi. Paletlerle epey açılıp kayalıklara kadar yüzdüm. Sonra soğuğa dayanamayıp geri döndüm. Dönüş yolunda sağlam bir titreme geçirdim. Sudan çıktığımda dudaklarım morarmıştı.

Öğlen yemek için Tuğrullar Thenes Lokantasına gittiler. Fakat yemekleri beğenmemişler. Ben de Selçuk ile Koreli’nin Yeri adlı lokantaya gittim. Burası fena değildi. Menemen söyledim gayet güzeldi. Üzerine de buz gibi karpuzları yuvarlayınca keyfim yerine geldi.

Ayazma Plajı

Öğleden sonra bir kere daha denize girip üşüdük. Bu arada rüzgardan yandığımızı hissetmedik ama adadaki üzümler misali ben epey olmuşum. Gitmemize yakın bacaklarım SOS vermeye başladı. Sonradan aklıma geldi; bacaklarıma krem sürmemiştim!

Adanın ortasında rüzgara kapalı, ağaçlık bölge

Akşam üstü otele geri döndük. Adadaki son gecemiz için hazırlanıp çarşıya indik. Biraz dolaşıp fotoğraf çektik. Daha sonra yemeğimizi yiyeceğimiz Güverte Lokantasına gittik. Burası Sandal’ın tam karşısı. İkisi de Asmaaltı denen yerde bulunuyorlar. Yemek aşağı yukarı Sandal ile aynıydı. Servis ise Sandal’dan daha iyiydi. Fakat Amasra’daki Canlı Balık lokantasının balıklarını, Bodrum’daki Orfoz’un mezelerini çok aradık. Bir de Boruzan ve Kasaba Aral Restoranları varmış ama onlara gidecek zaman kalmadı. Bir dahaki sefere diyeceğim ama bir daha gider miyim onu da bilmiyorum. Açıkçası Bozcaada bana pek hitap etmedi. Sürekli adrenalini bol seyahatler yapan bizim ekibe bu kadar dinginlik fazla geldi. Rüzgar sörfü ya da kiteboard yapabiliyor olsam benim için daha eğlenceli olurdu.

Selçuk&Aslı Bertan çifti

Bağbozumu Festivali 

Bozcaada’da bağbozumu bu sene 15-16 Ağustos’ta gerçekleştirilecekmiş. Bağbozumundan sonra üzümler ada merkezine getirilirmiş. Meydanda davul zurna eşliğinde üzümler karşılanır, festival başlarmış. Akşamleyin, kale içinde, turistler etkinlikleri seyrederlermiş. 

Tuğrul & Senem Zeybek çifti

Yemekten sonra ben lokmacıma, çiftler ise Çınar Altına, sakızlı Türk Kahvesi içmeye, gittiler. Lokmadan sonra ben de onların yanına uğradım. Biraz oturduktan sonra onlar çay bahçesine kağıt oynamaya gittiler; ben de Bozcaada gecelerini fotoğraflamak için makinemi almaya otele gittim. Geceleri Bozcaada daha güzel. 

Çan kulesi ve minare arasına sıkışan çarşı

Elimde kocaman üç ayak, sokakları arşınlamaya başladım. Güzel açıları arıyordum. Bu arada beni profesyonel fotoğrafçı sanıp “Hangi dergi için çekim yapıyorsunuz” diye bir de soru geldi. Bu olayın bir benzerini ertesi gün Çanakkale Şehitlikleri’nde de yaşayacaktım.

Kale uzun pozlama
İskeleden lokantalar

Çekimlerimi tamamlayıp otele geri döndüm. Motosiklet için kullandığım kulak tıkaçlarını takıp uykuya daldım. Bu sayede o sinir bozucu elektrik trafosu sesini sabah uyanana kadar duymayacaktım.

4 Ağustos Pazartesi

Sabah erken kalkıp çantalarımı hazırladım. Motor pantalonumu ve botlarımı giyerken canım yandı. Bacaklarım alev alevdi. Sonra kahvaltıya terasa çıktım. Sorulur mu, bugün de poyraz bütün şiddetiyle devam ediyordu. Otelin sahibine göre rüzgar hep olurmuş ama böylesi bizim şanssızlığımızmış. 

Saat 10 feribotu ile Bozcaada’dan ayrıldık. Limanda GB bayraklı kocaman bir yelkenli dikkatimi  çekti.  Direği adadan daha yüksek geldi. Rüzgar biraz daha sakindi. En azından aşağı inip motorlara göz kulak olmak zorunda kalmadık.

Bozcaada’dan ayrılırken

Çanakkale’den Gelibolu’ya geçecek, şehitlikleri dolaşacaktık. Fakat bu da başka bir yol hikayesi olsun.