24-25-26 Şubat Tarihlerinde Yunanistan’da Honda Deauville 700 modelinin lansmanındaydım. Yunanistan’da 3 gün boyunca CBF 1000, Deauville NT 700 V ve Silver Wing’i test etme imkanım oldu.
Deauville’in 2006 yılında piyasaya çıkışı bir ilk değil.. Honda Deauville ilk olarak 1998’de orta hacimli motosikletler arasında yeni bir konsept yaratması maksadı ile piyasaya sürülmüş. Honda bu konsepti hem çok yönlü bir ulaşım aracı hem de birkaç günlük kaçamaklar için sıkı bir touring yol arkadaşı olarak belirlemiş…
Şimdi bu açıdan bakarsak Deauville ile yaptığım kaçamak bana bu motosikletin gerçekten konseptine oldukça uygun olduğunu gösterdi… Şehir içinde sürücüsünü yormayan ince gövdesi büyük avantaj, aynı zamanda uzun yol için de keyifli bir arkadaş…
Gelelim detaylara…
Öncelikle 2006 Deauville’de pek çok yenilik var.
Bölüm 1: Motor
Motor özelliklerine baktığımızda sıvı soğutmalı 52”lik V2 motor konfigürasyonu devam ediyor… Ancak daha güçlü bir performans sağlamak amacı ile silindir kapağında bir takım değişiklikler yapılmış. Ve silindir başına 1 emme 2 egzoz olmak üzere 3 supap kullanılırken 2006 da 4 supap kullanılmış.
Motor hacmi ise 647 cc’den 680 cc’ye çıkarılmış. Bu motor 8000d/d’de 66 beygir güç üretiyor. Her ne kadar kulağa düşük sayılabilecek bir rakam gibi gelse de 6500d/d’de 66.2Nm tork değerleri makinenin beygirden çok torka dayalı bir sürüş sunduğunu gösteriyor.. He biraz daha güçlü olamaz mıydı? Şahsi fikrim böyle bir dizayn ve böyle bir konsepte olmalıydı!!!
Değişen silindir kapağı ve genişleyen motor hacmi pistonlarda ve buji dizaynında da bir takım yenilikleri zorunlu kılmış.
Çok düşük emisyon değerlerini sağladığı söylenen HECS3 katalitik konvertörü ve PGM-FI enjeksiyon sistemi ise sadece 2006 Deavuille’de var, yani tamamen yeni..
Enjeksiyonlu, sıvı soğutmalı V2 silindirli motorun yeni dizayn edilmiş 4 sübaplı silindir kapakları ve daha büyük motor hacmi daha yüksek ivmelenme ve performans elde edilmesi için yapılmış.
Bakım gerektirmeyen şaftlı aktarma da sistemi tamamlayan diğer bir ayrıntı.
Motor | Sıvı soğutmalı, 4 zamanlı, 8 sübaplı, SOHC 52 º V2 | |
Motor hacmi (cc) | 680.2 | |
Silindir çapı & strok (mm) | 81 x 66 | |
Sıkıştırma oranı | 10 : 1 | |
Yakıt sistemi | PGM-FI elektronik yakıt enjeksiyonu | |
Max güç (ps @ dev/dak) | 66 / 8000 | |
Max tork (Nm @dev/dak) | 66.2 / 6500 | |
Ateşleme | Dijital transistörlü elektronik avanslı | |
Çalıştırma | Elektrikli | |
Şanzıman | 5 vites | |
Güç Aktarımı | Şaftlı | |
Boyutlar (UxGxY)(mm) | 2215 x 805 x 1320 (yükseltilmiş ön cam ile 1491) | |
Tekerlekler arası mesafe (mm) | 1475 | |
Sele yüksekliği (mm) | 806 | |
Yerden açıklık (mm) | 156 | |
Yakıt kapasitesi (litre) | 19.7 (3.5lt yedek dahil) | |
Tekerlekler | Ön/Arka | S profilli 3 kollu alüminyum döküm |
Lastikler | Ön | 120 / 70 ZR17M/C (58W) |
Arka | 150 / 70 ZR17M/C (69W) | |
Süspansiyon | Ön | 41 mm´lik teleskopik çatal, 115 mm esneme aralıklı |
Arka | Ön yükleme ayarlı tek amortisörlü, 122.5mm esneme aralıklı | |
Frenler | Ön | Kombine 3 piston kaliperli 296×4,5mm´lik çift hidrolik disk ve cüruflu metal balatalı |
Arka | Çift piston kaliperli 276x6mm´lik hidrolik disk, cüruflu metal balatalı | |
Ağırlık | 239 kg |
Bölüm 2: Frenler
Hondanın ABS’li modellerinden biri Deauville… ABS’nin yanı sıra sadece arka frene bastığınızda bile ön ve arka tekerlere uyguladığı frenleme kuvvetini optimize eden CBS diğer adıyla kombine fren sistemi de güvenliği arttırıcı bir unsur.
Önde; kombine 3 piston kaliperli, 296×4.5mm’lik hidrolik çift disk, cüruflu metal balatalı, ABS fren sistemi, arkada ise; çift piston kaliperli 276x6mm’lik hidrolik disk, cüruflu metal balatalı ABS fren sistemi kullanılmış…
Bölüm 3: Dizayn
Genel görünüş olarak maksi scooter ile touring arası bir dizayna sahip. İnce bedeni trafikte oldukça büyük bir avantaj bence. Oturduğunuzda bu tip motorlara göre çok ince bir sele yere çok rahat basmanıza imkan veriyor.
4 ayrı renk seçeneği var (Kayı’nın notu: Şu an Türkiye’ye 3 renk seçeneği geliyor)
Yan çantalar genellikle ciddi bir çıkıntı oluşturduğundan bazen dezavantaj haline gelir bu tip makinelerde ama Deauville’in yan çantaları biraz hacim olarak küçük olsa da böylelikle gövdeye daha bir yakın durup, bu dezavantajı azaltıyor. Ancak çantalar gövdeye tamamen entegre. Yani uzun yolda takayım şehir içinde çıkartayım diyemiyorsunuz.
Yan çantalardan sol çanta 27.4 litre, sağ çanta 26.7 litre hacme sahip. Bir de iki çantayı birbirine bağlayan bir kanal var. Yapan mühendis buna baget gözü diyordu. Uzun baget sandviçi çok seviyor galiba bu mühendis…
Desteklenmiş hafif çelik şasiyi önde 41mm’lik tepkili ve kolay kontrollü ön çatal arkada ise ayarlanabilir tek amortisör tamamlıyor. Bu arada arka süspansiyon ayarı da tek düğmeden yapılabiliyor. Ben sert konumda sürüşünden daha mutlu oldum. Özellikle virajlarda…
Oldukça büyük ve multireflektörlü çift ön farlar öyle aman aman bir albeniye sahip değil.
İki konumlu yükseklik ayarlı ön cam 170mm yukarıya kalkabiliyor. Ancak ben yüksek konumundan hiç memnun kalmadım. Camın tam bitiği yer benim tam göz hizama geliyordu ve bu da sürüşte kafamı ya aşağıya ya da yukarıya uzatmamı gerektiriyordu. Sıkıcı bir durum. Ancak bu sonuçta benim için geçerli her motorcunun boyu bir olmadığı için benim boylarımdakiler için bir eksi diyelim…
Ayrıca bu ön cam ayarı da bayağı bir söküp takma işlemi gerektiriyor, hop yükselteyim hop alçaltayım diyemiyorsunuz…
Gösterge panelinde hız, devir, yakıt ve sıcaklık göstergeleri ve ayrıca LCD ekranda odometre, yakıt tüketimi göstergesi ve saat var… Bir de gösterge panelinin altında iki tane çok amaçlı gözü var.
Bölüm 4: Sürüş ve İzlenimler
Sabahın erken saatlerinde yaklaşık 30 motor, Atina’da bizim için daha doğrusu Deauville’yi test etmemiz için çizilen rotaya koyulduk. Rota motorun özelliklerine uygun olarak önce şehrin içinden geçip, sahil boyunca uzanan, çok keyifli virajların olduğu şehir dışına açılan keyifli bir yoldu.
Touring havasındaki Deauville şehrin içinde kendini bir maksi scooter gibi hissettirdi bana. Oldukça dengeli olması, ayaklarımın yere düzgün basması 259 kg.lık ağırlığını hiç hissettirmedi.
Ön panelinin dolu dolu otomobil gibi olmasına rağmen gidonlar bana Transalp’i tutuyormuşum hissi verdi. Demin de dediğim gibi böyle bir alette insan şöyle daha dolu dolu bir gidon, daha ele gelir bir şey istiyor. Fazla cılız kalmış… Elcik koruması olmaması da rüzgarla ellerinizi baş başa bırakıyor…
Uzun uzun virajların olduğu şehrin dışına doğru açılan yola geldiğimizde ilk izlenimim, uzuuun bir viraja biraz hızlı girdiğimde bu motorun kıçının başının epeyce salınacağı yönündeydi. Ancak her girdiğim virajda biraz daha süratlenmeme rağmen bu beklediğim olmadı.
Virajı konusunda beni ciddi anlamda şaşırttığını çok rahat söyleyebilirim. Özellikle süspansiyon ayarını sert konuma getirdiğimde… Ancak bunda kullandığımız yolun asfalt kalitesinin de payı bence oldukça büyük… Adamların öyle güzel yolları var ki, Allah ne verdiyse gitmek istiyor insan.
Türkiye’nin yamalı yollarında nasıl tepkiler verir, bunu ancak motor buraya geldiğinde anlayabiliriz.
Şafta gelince… Diğer şaftlı makinelerden alıştığımız huzursuzluk yerini sükunete bırakmış görünüyordu. Ne kompresyona bıraktığımda ne de vites küçültmelerinde beni rahatsız edecek homurtular ve uyumsuzluklar duymadım. Şanzımanla şaft ikilisinin oldukça uyumlu çalıştığını söyleyebilirim. Yani keşke zincirli olsaydı dedirtmedi bana.
Frenler altınızdaki güce göre fazla bile sayılabilir kanımca. Hadi abartmadan yeterli diyelim. Bunda kombine fren sisteminin de etkisi büyük. Hem ABS, hem CBS olunca frenler konusunda motoru saçmalatmak için bayağı bir uğraşmak gerekiyor…
İlk baştan beri anladığınız üzere en çok takıldığım konu aslında gücü. Tek başıma ve yüksüz seyahat etmeme, torkun da babalar gibi ‘üzülme, ben buradayım’ demesine rağmen hani keşke biraz daha olsaydı dedim kendi kendime.
Sürüş tadını en genel anlamda HUZURLU diye adlandırabilirim. Çünkü çok uslu, sakin bir mizacı var Deauville’in. Bu da insana huzur veriyor.
Aksesuarları bence yeterli hatta ön paneldeki iki adet eldiven gözü de küçük, ıvır zıvırı koymak için başarılı. Ancak yan çantaların içi öyle ferah ferah değil, 27 litre ama içi girintili çıkıntılı biraz… Top case de takılabiliyor, orijinal top case var.
Motorun aerodinamiğine gelince… Selenin oldukça dar olması ve ön grenajın yapısı itibarıyla dizleriniz epeyce içerde kalıyor bu alette. Bu da rüzgardan ciddi şekilde korunmanızı sağlıyor. Ancak dizden biraz aşağısı için aynı şeyi söylemek zor.
Alçak konumdaki cam şehir içinde düşük süratlerde eyvallah ama uzun yolda epeyce rüzgarla başa başa bırakıyor insanı..Ben ön camımı dönüş yolunda yükseğe aldım. Evet ciddi anlamda rüzgarı kesiyor ancak benim anatomime hiç uymadı çünkü cam tam göz hizama geldiğinden altta mı kalayım yukarı mı çıkayım diye kıvranmaktan otele nasıl döndüğümü anlayamadım…
Ağırlık dağılımı konusunda her ne kadar görünüşte kafası hatta kendisi ağır gibi görünse de inanın alakası yok. Hatta ön tarafın hafifliğinden bile bahsedilebilir.. Zaten öyle fotoğraflarda göründüğü kadar cüsseli ve iri bir motor değil bu. Zarif bir kadına benzetilebilir. Çok narin ve kibar görünüyor.
İki ayrı lastik seçeneği var… Birincisi Bridgestone diğeri ise sanırım Michelin’di…
Gelelim hediyesine… Bu uslu çocuğun hediyesi 15.078 YTL
Sonuç olarak amacı; hem şehir içi ferah ferah motor kullanmak, hem de hafta sonu kaçamaklarında bulunmak olan, sakin, sürüşü güvenli, asla hiçbir agresifliği bulunmayan motorlardan hoşlanan motor sevdalıları için güzel bir motor.
Yani pek bana göre değil…
Sevgiler…
Ayşe Şule BİLGİÇ
Hürriyet Gazetesi
Motosiklet Editörü
ruzgarinkizi@hurriyet.com.tr