İstanbul’da Bir Kar Macerası

25 Ocak 2006

Çarşamba sabahı yine zor uyandım. Kar başladığından beri sabahları yataktan zor kalkıyorum. İlk iş perdeyi çekip dışarı baktım. Karlar erimeye başlamıştır diye tahmin ederken Pazartesi ve Salıya oranla daha fazla kar görünce şaşırdım. Her taraf bembeyazdı. Salona gidip otoparka baktım. Yerde yaklaşık 30 cm kar vardı. Kahvaltıdan sonra aşağı inip Toyota’yı temizledim. Önce sürücü kapısının karlarını süpürdüm. Kapıyı açınca karın içeriye, koltukların üzerine, dökülmesini istemeyiz. Koltuk ısıtmamız yok, bir tarafımız üşümesin. Sonra otomobili çalıştırıp havalandırmayı, buğu çözücüyü, ayna ve ön cam ısıtmasını açtım. Ben de otomobilin kalanını kardan temizlemeye başladım. Fazla don olmamış gece, bir iki fırça darbesiyle Toyota tertemiz oldu.

Sabah Otopark
Sağ üst köşede Toyota

Otomobilin lastiklerini de tekrar kontrol ettim. Özellikle karlı havalarda normalden biraz daha fazla hava basarsanız dişlerin arası açılır. Böylece karı daha iyi kavrar. Aracın çekişi artar. Bazı arkadaşlarım soruyor zincir daha iyi değil mi diye. Buradan tekrar yazayım zincir kış lastiğinin yerini tutmaz. Çok dik ve karlı yokuşlarda geçici çözüm olarak kullanılabilir. Diğer yandan asfaltı ve ön takımı bozar. Çıkardığı ses ve takıp çıkarma eziyeti de cabası. Ayrıca kış lastiği sadece karda takılır diye bir yanlış düşünce var. Kış lastiğinin hamuru normal lastiklerden farklıdır. Normal lastikler 7  santigrat derecenin altında özelliklerini kaybedip sertleşirler. Dolayısıyla yol kuru bile olsa tutunma özelliklerini kaybederler. Fren mesafeleri uzar. Bu yüzden kışı soğuk geçen yerlerde Aralık-Mart ayları arasında kış lastiği takmak sürüş güvenliğini arttırır. Böylece yaz lastiklerimizin aşınmasını da engeller, ömürlerini uzatırız. 3-4 senelik bir aralıkta iki takım lastik için toplamda ödeyeceğiniz para çok değişmezken güvenlik katsayınız oldukça yükseliyor.

Görünürlüğü arttırmak için bütün farlar açık

Babamı ofise bıraktıktan sonra Çağrı’yı almaya Ataşehir’e gittim. Onu da ofise bıraktıktan sonra Tuğrul’u alıp Bostancı’ya gittim. Motorlu Taşıtlar Vergi dairesine gidip Kawasaki’nin vergisini ödedim. Ayrıca muayenesi için de harcını yatırdım. Umarım 10 Şubat’a kadar kar kalkar. Toyota’nın vergisinde ise mahsuplaşma yapacaktık. Ek vergiyi ben yatırmıştım fakat iptal edilince ödediğim para ertesi seneden düşülecekti. Fakat aracın yaşlanmasından ötürü ekstra para kaldı. 175 YTL devletten alacaklıydım. 2005 Temmuzunda 2006 Ocak ayı vergisinden düşürürsünüz demişlerdi. Ben de düşürmek istedim ama Ümraniye Motorlu Taşıtlar Vergi Dairesinden yapabiliyormuşum. Tuğrul ile Ümraniye’nin yolunu tuttuk. 

Tem açıktı. Belediye  görevini iyi yapıyordu. Ümraniye sapağından sonra mevsim hepten döndü. Kar tabakası hem çevrede hem yolda kalınlaştı. Ama kim tutar bizi. Vergi dairesini bulup otomobili yokuşa park ettim. İlgili servise girdim. Bilgisayardan baktı önce bulamadı sonra 175 YTL alacağınız var dedi. Sonra da benden ek vergilerin makbuzunu, nüfus cüzdanı fotokopisi, ruhsat fotokopisi, dilekçe istedi. Bende hiç biri yok tabi. Dedim madem bilgisayarda belli benim Ocak ayı vergimden düşün, üstünü ödeyeyim. Yok dediler. Devletin işleri diye söylenerek oradan çıktım. 

Otomobili koyduğumuz yokuştan biraz uğraşarak çıkardık. Bu arada zincir takın diye laf atanların gözünün içine baka baka yokuşu çıktım. “Kış lastiği, Alpin” dedim. Her şeyin başı eğitim. Sonra yakındaki pidecilerden birine gidip karnımız doyurduk. Tabi Tepeüstü’ndeki pidecileri bilenler ne demek istediğimi anlamışlardır.

Şile çıkışı

Yeni istikametimiz Küçüksu. Bu havada Volkan çıkamıyor. Madem o gelemiyor ben onu ziyaret edeyim dedim. Tekrar TEM’e çıktım. Rüzgar sert esiyordu. Sol şeridi bizim için açık bırakmışlar. Daha doğrusu oradaki kar birikintileri fazla olduğundan millet gidemiyor. Benim öyle bir derdim yok tabi. Anadoluhisarı kavşağına kadar kaptırdım. Sahile inerken manzara çok güzeldi. Volkanların evinin önündeki yokuşa gelince tekerler boşladı. Çok kar birikmiş ve önden çeker olduğumuzdan, aracın kafası kalkıyor, lastikler yere iyi basmıyor, haliyle boşa dönüyorlardı. Tabi demokraside çareler tükenmez. Yokuşun başına inip Toyota’yı çevirdim. Bu sefer geri geri yokuşa girdim. Rahat bir şekilde yokuşu geri geri çıkıp kapının önünde durdum. 

Burada bir parantez açalım. Genel kanı önden çeker otomobiller karda daha iyi yol tutar. Genelde bu tip otomobillerde ağırlık dağılımında ön taraf daha ağırdır. Motorun ağırlığı sayesinde ön tekerler kara daha iyi basar. Ama benim örneğimde olduğu gibi dik bir yokuşta ağırlık arkaya kayar. Böylece kafa hafifleyip sağa sola gezmeye başlar. Bu tip bir durumla karşılaşırsanız aklınızda olsun, yokuşu bir de geri geri çıkmayı deneyin.

Küçüksu zemin kat

Volkanlarda bir saati aşkın bir süre geçirdik. Volkan askerlik anılarını anlatırken Kağan da etrafta dolaşıp oynuyordu. Paşamla bir kaç fotoğraf çektirdik. Fotoğraflardan da görüleceği gibi sakal moduna girdim. Kar kalkana kadar sakalları kesmeme kararı aldım. Malum, çekiş sorunları oluyor karda.

Kağan bize Ferrarilerini gösterdi. Bir ara halıya takılıp düştü ama bir tarafını çarpmadı. Biz hemen onu alkışlayıp dikkatini dağıttık ama yine de babasının kucağına gitti. Nasıl asker ocağının kokusunu alabildin mi Kağan paşam? Tam çıkarken Rüya Abla’nın kekinin kokusu geldi. Fırından daha yeni çıkmış mis gibi kokuyordu. Fazla naz yapmadan sofraya geçtik.

Kağan Paşa

Dönüşte otomobil yine zor kalktı ama Tuğrul inip itince hareket ettik. Ya da Tuğrul öyle düşünüyor. Gel diyorum yok iteceğim diyor. Neyse spor oluyor ona. Rahat bir yolculuktan sonra ofise geldik. Anadolu yakasının en zor yollarına girip fethetmiştik. Mutluyuz, gururluyuz.