14 Ağustos 2005
Geçen Pazar yağmur muhalefeti nedeniyle Saros İbrice dalışını iptal etmiştik. Hatta sonra hava açmış gitmediğimize pişman olmuştuk. Bu hafta sonu meteorolojinin sayfasında hava güzel gözüküyordu. Yine de bazı nedenlerden ötürü benim pek gidesim yoktu. Ama arkadaşları kırmamak için gelirim dedim.
Pazar sabahı beşte kalktım. Hava henüz aydınlanmamıştı. Günler epey kısaldı. Oldum olası erken doğan güneşe bayılırım. Güneşin doğuşunu seyretmeyi batışını seyretmeye yeğlemişimdir.
Bavulumu akşamdan hazırladığım için kendimi tebrik ettim. Son hazırlıkları da tamamlayıp Tuğrul’un kapısını açtım. Küçük birader saat neyin kurmamış olacak ki horul horul uyuyordu. Lambayı yakınca şöyle bir irkildi. Hadi dememle ayaklandı. Yirmi dakika sonra arabanın yanındaydık. Önce Şimşek’e gidip kahvaltılık bir şeyler aldık. Gerçi sadece simit varmış. Tuğrul da yeşil zeytinli simit almış. Simitler sıcak sıcaktı ama yeşil zeytinli simit güzel olmuyormuş. Ya da sıcak sıcak tadını alamadık.
Ahmet’i ve arkadaşını alıp Bimex’e gittik. Selçuklar orada bizi bekliyordu. Hep beraber yola koyulduk. Saros’a daha önce bir kaç kere gitmiştik ama hep İbrice Limanına. Bu sefer değişiklik olsun istemiştik. Keşan’dan sonra Gelibolu’ya doğru devam ettik. Yaklaşık 50km sonra Gelibolu’ya ulaştık. İçine girmeden üst yoldan Gelibolu’yu geçtik. Shell Gelibolu’ya girip biraz alışveriş yaptık. İstasyondan çıkar çıkmaz ilk sağdan Kömür sapağına döndük. Burada herhangi bir tabela yok. Bilmeyenler geçip gidebilirler.
Şose, mıcırlı bir yolda yaklaşık 10km kadar ilerledik. Daha sonra yol çatal oldu. Toprak yol Kömür’e gidiyordu. Burada tabela var. 6km kadar da toprak yolda ilerledik. Her taraf toz toprak oldu. Derken koy gözüktü. Koyun manzarası çok güzeldi. Bir sürü çadır, otomobil vardı aşağıda. Biraz daha indikten sonra biz de onlara katıldık. Ben daha bakir bir koy bekliyordum.
Koyun girişi düzensiz park etmiş otomobiller ve sağa sola kurulmuş çadırlarla doluydu. Biraz çevreye bakındıktan sonra Ahmet, Bülent Hocayı ve bizim Deniz Feneri ekibini bulmaya gitti. Bülent Hocayı bulmadı ama arkadaşları buldu. Biz de ufaktan eşyaları sahile taşımak için hazırlıklara başladık.
Selçuk elinde alüminyum güneşlikle geri geldi. Benim karton güneşlikle trampa yapmak istiyormuş. Ben de değiştirdim. Sahil taşlık olduğundan poposu rahat etmedi herhalde. Ben de hazırlanıp bizim grubun oraya hasırı serdim.
Güneş yükselmiş yakmaya başlamıştı. Rüzgar bile sıcak sıcak esiyordu. Farkında değildik ama iyi yanıyorduk. Ben hemen meşhur 12 faktör kremimi sürünmeye başladım. Biraz yatıp kitap okumak istedim ama güneş izin vermedi. Şıpır şıpır terlemeye başladım. Ben de kendimi denizin serin sularına bıraktım. Su çok güzeldi. Geri dönüp maskemi ve paletlerimi aldım. Biraz şinorkel yapıp dalış noktamızı incelemek istedim. Bir müddet sonra üşümeye başlayınca geri dönüp dalış kıyafetimi de giydim.
Selçuk da bana katıldı. Beraber bir müddet yüzdük sonra Ahmet bizi çağırdı. Dalış için hazırlanmamız gerekiyordu. Sona kalan dona kalır hesabı malzemelerde sorun yaşadık. Regülatör kalmamış. Sağ olsun gruptan bir arkadaş kendi regülatörünü verdi bana. BC ve regülatör almak farz oldu. Saros’da her dalışta sorun yaşıyoruz. Ağırlık kemeri de bulamayınca taş koyduk BC’nin ceplerine.
Bizi Ömer daldıracaktı. Grup ben, Selçuk, Ahmet ve Ömer’den oluşuyordu. Diğer arkadaşlar ise hocayla bire bir keşif dalışı yapacaklardı. Suya ilk ben girdim. Selçuk’un yedek regülatörü hava kaçırıyordu. Onun tamir edilmesini bekledik. Bu arada ben on dakikadır sudaydım. En sonunda Selçuk da yanıma geldi. Ömer de Selçuk’un hemen arkasından sökün etti. Ama Ahmet yoktu piyasada. Ara ki bulasın.
Adamı bulduk dımdızlak. Üzerinde sadece elbise var. Ne tüpü ne de diğer ekipmanları hazır. Bekle bekle deniz çayırı olduk. En sonunda gelebildi. Ben Ömer’le eşleştim, Selçuk da Ahmet ile. Sırtüstü epey palet vurup dalış noktasına ulaştık. Dalışa geçtik ama Selçuk’da yine problem oldu. Onlar yukarı çıktı. Sonra tekrar indik. Fazla bir şey göremedik. Her yer çayır çimen. Bir iki tane akya gördüm. Bir ara kristale girdik. 14 derece. Nasıl üşüdüm anlatamam. Ekibe baktım herkesin kolları diken diken. İyi dedim bir ben üşümüyormuşum. Sonra dipten suya girdiğimiz yere kadar gidip yüzeye çıktık. 29 dakika suda kalmıştık. Bende daha 90 bar hava vardı. Erken çıktık diyeceğim ama zaten bir şey de yoktu daldığımız yerde.
İkinci dalışı yapmamaya karar verdik. Ben malzemeyi Tuğrul’a verdim. Elbise biraz büyük oldu ama kulübün eski elbiselerinden iyidir. En azından ben içine hiç işemedim :).
Öğle yemeği olarak sandviç ve kek yedim. Kek çok güzeldi. Sabahki simitlerden Selçuk’a verdim. Söylene söylene yaladı yuttu. Aslı da gözleme yedi ama pek beğenmedi. Zaten görünüşünden anlaşılıyordu çok iyi olmadığı. Biraz daha denize girip dönüş için hazırlanmaya başladık.
Dönüşte Shell’den benzin alıp tozdan, topraktan tanınmayacak hale gelmiş olan Toyota’yı yıkattık. Otomatik yıkama makineleri umduğumdan daha iyi yıkadı arabayı. Ben de çek çekle camları sildim oldu bitti. Dönüş yolu çileli oldu. Sabah üç buçuk saatte gelmiştik. Dönüş altı saat sürdü. Bir daha Saroz’a beni çağırmayın dedim. Okullar açılmadan gitmem o yola bir daha. Eve geldiğimde saat ondu. Güzel bir duş alıp erkenden yattım.