F1 Sonunda Türkiye’de!
21 Ağustos 2005
Sonunda heyecanla beklediğimiz gün geldi: Formula 1 Türkiye’de. Yarış Alman mühendis Hermann Tilke’nin tasarladığı İstanbul Park’ta koşulacaktı. Pistte turlar saat yönünün tersine atılacaktı.
Sabah Volkan’la uzun bir aradan sonra sahilde koştuk. Eve gidip duşumu aldım. Mükellef bir kahvaltı hazırladım kendime. Karnımı doyurduktan sonra Selçuk’u aradım. Adamın cep telefonu cevap vermiyordu. Galeride de yoktu. Bir yandan da yağmur yağıyordu. Otomobille mi yoksa motosikletle mi gidecektik?
En sonunda Selçuk aradı. Yağmur durmuş yerler kurumaya başlamıştı. Motosikletle gitme kararı aldık. Tem gişelerde buluşmak üzere sözleşip telefonu kapattım. Selçuk’un ağabeyi Murat Bertan oğlu Kerem ile gelecekti. Ama Murat Ağabeyden de haber yokmuş. Ben Kara Kızımın susuzluğunu dindirip yola koyuldum. Gişelerde yaklaşık 15 dakika bekledikten sonra Selçuk göründü. Yolda yağmura yakalandık. Araçların tekerlerinden gelen çamur epey rahatsız etti beni. Bir ara vizör öyle kirlendi ki önümü göremez oldum. Zaten sol elim silecek olmuş sürekli vizörümü temizliyordu. Trafik ağırlaşınca biz de emniyet şeridine geçtik. Vizörü kaldırdım, dünya varmış.
Daha Sabiha Gökçen sapağından kuyruk başlıyordu. Tabelaları izleyip İstanbul Park’a doğru döndük. Yer gök otomobildi. O kuyrukları görünce iyi ki otomobille gelmemişiz diye sevindim. Islanmayı, trafikte beklemeye yeğlerim. Bilet kontrolünden de geçtikten sonra sonunda İstanbul Park’a girdik. Oturacağımız tribün olan 5 numaraya doğru saptık. Tribünün önüne motorları çekip yukarı yerlerimize çıktık. Henüz yarısı dolmamıştı. GP2 yarışı yeni bitmiş araçlar yarış sonrası turları atıyorlardı.
Saat on iki otuz civarı Seat Cup başladı. Murat Ağabeyleri beklerken onu seyretmeye başladık, bir yandan da fotoğraf çekiyorduk.
Seat Cup bitince Murat Ağabey ve Kerem geldi. Biletleri bizde olmasına rağmen tribüne kadar sorunsuz gelmişler. Ama aç ve susuz kalmışlar. Büfenin kuyruğu ise giriş kuyruğunu aratmıyordu hani. Daha büyük bir büfe yapmaları gerek.
Derken Formula 1 pilotları klasik otomobillerin içinde sökün ettiler. Pisti turlayıp bizi selamladılar. Daha sonra da hazırlanıp yarışa yarım saat kala otomobillerini pit alanından çıkardılar. Start-Finish düzlüğündeki yerlerini aldılar. Sertap Erener milli marşımızı okurken Türk Yıldızları da gösteri uçuşu yaptı. Ben daha önce askerdeyken Kayseri’de izlemiştim. Orada çok alçaktan uçuyorlardı. Burada fazla risk almadılar.
En sonunda yarış başladı. Biz de muradımıza erdik. Aman Allah’ım nasıl bir sesleri var. Herkes kendinden geçti. Bir müddet sonra kulaklarım acımaya başladı. Motorla geldiğimden kulak tıkaçlarım yanımdaydı. Onları takıp rahatladım. Hem kameraya alıyor hem de foto çekiyordum. Gerçi 3X optik zoom ile ne kadar başarılı olabildim bilemiyorum, takdir sizin :).
Yarışa pole position’da başlayan adamım Kimi Raikkonen, yarışı kazanarak bu sezon beşinci birinciliğine ulaştı. Montoya ise son turda yaptığı hata ile Alonso’ya geçilerek 3. oldu. Hem ikinciliği kaybetti hem de takım arkadaşının Alonso’ya daha çok yaklaşma fırsatını kaybetmesine neden oldu. Böylece Recep Tayip Erdoğan’ın favori pilotu Alfanso! genel klasman liderliğini sürdürdü.
Yarıştan sonra motorlara bindik. Selçuk hediyelik eşya standına gidelim dedi. Gitmez olaydık. Tribünlerden boşalan binlerce insanın arasında kaldık. Tam bir insan seli. Hayatımda böyle kalabalık görmedim. Motorlu olmama rağmen alanı terk etmem yarım saat sürüdü. Zaten Selçuk’u da kaybetmiştim. Hediye falan bakmadan evin yolunu tuttum. Epey uğraştıktan sonra Tem’e çıktım. Burada çok ilginç bir olaya şahit oldum. Şekerpınarı’ndan İstanbul gişelere kadar her yüz metrede bir, bir polis emniyet şeridinin kenarında bekliyordu. Trafik çok güzel akıyordu. Gişeler de beleş olduğundan yol çok rahat geçti.
Evet hayatımın ilk F1’ini seyretmiş eve gelmiştim. İlk sene olması nedeniyle gördüğüm aksaklıkları normal karşılıyorum. İleriki senelerde daha güzel organizasyonlara imza atacağımıza inanıyorum. Şimdi önümüzde Moto GP var.