Trilye Motosiklet Gezisi

26 Mayıs 2012

Aslında üç hafta önce Selçuk Ağabeylerle niyetlendik Trilye’ye gitmeye. Ama kahvaltıydı, akşama maç vardı derken Armutlu yarım adasını dolaşıp Gemlik’ten Yalova’ya geri dönmüştük. Bu hafta Didem’e hava güzel olursa Trilye’ye gidelim dedim. Cumartesi saat on bire doğru, tepemizde kara kara bulutlar olmasına rağmen meteorolojinin yeni iPhone uygulamasına güvenip yola koyulduk. 

Bu arada Trilye’nin ismine de değinmek istiyorum.Yüzlerce yıllık isimleri değiştirmekte üzerimize yok biliyorsunuz. 1963 yılında Trilye ismi Zeytinbağı olarak değiştirilmiş. Aşağıdaki haritada da rotamızın varış noktasını Zeytinbağı olarak görüyorsunuz. Neyse ki 2011 yılında bu yanlıştan dönülmüş ve beldenin ismi resmi olarak tekrar Trilye olmuştur. “Tirilye” mi “Trilye” mi diye de epey bakındım. Oldukça fazla yerde Trilye olarak geçtiğinden ben de öyle yazıyorum.

Rota: Feribot-Yalova-Çınarcık-Esenköy-Armutlu-Gemlik-Mudanya-Kumyaka-Trilye-Gemlik-Orhangazi-Yalova-Feribot
Eskihisar’dan ayrılırken kara bulutlar peşimizdeydi

Feribottan indikten sonra saate baktım. Kahvaltıyı zaten feribotta yapmıştık. O yüzden manzaralı yollardan gidip Trilye’ye acıkmış olarak girmeye karar verdim. Bukefalos’un burnunu Armutlu’ya doğru çevirip gazı açtım. Gelsin bol manzaralı, bol virajlı yollar. Ah bir de şu asfalt güzel olaydı…

Esenköy civarı
Esenköy Civarı

Çınarcık’tan sonra hava bir açtı ki sormayın. İyi ki gelmişiz, iyi ki Armutlu yoluna sapmışız. Ben arkamda Didem olduğundan tatlı bir tempo ile virajları dönüyorum. Selçuk Ağabeylerle tutturduğumuz temponun oldukça altındayım. Armutlu civarında Didem’den ilk şikayet geldi. Hem yorulmuş hem de midesi bulanmaya başlamış. Ben de tempomu biraz daha düşürdüm. Bir kaç yerde  fotoğraf molası verip Didem’i rahatlattım. Ama önümüzde hala 60km uzunluğunda virajlı bir yol vardı.

Molalardan birinde

Gemlik’e geldiğimizde Didem, artık dayanamayacağını ve tuvalete gitmek istediğini söyledi. Gemlik-Bursa yolunun üzerindeki Özdilek’te mola verdik. Ben benzin alırken Didem de tuvalete girip sabah ne yedi ne içtiyse hepsini çıkarmış. İstersen geri dönelim dedim ama daha iyi hissettiğini söyledi. Ne kadar yolumuz kaldı diye sordu. Yaklaşık yarım saat dedim. Yola devam kararı aldık.

Gemlik-Bursa yolundan ayrılıp Kurşunlu yoluna girdim. Sahil yolundan önce Mudanya’ya ulaştık. Bursa’nın bu şirin ilçesini daha önce gezdiğimiz için durmadan devam ettik. Yine bol yeşilli, bol mavili, bol virajlı, deniz ve zeytin kokulu bir yoldan Trilye’ye girdik. Saat üçe geliyordu. İkimiz de oldukça acıktığımız için hemen sahile indik.

Mudanya’ya doğru
Mudanya – Trilye arası
Kumyaka

Limanı Buke ile boydan boya geçtik. İki yumurcak tekneden tekneye atlıyor, bir birleriyle şakalaşıyorlardı. Onları fotoğrafladıktan sonra motoru balık lokantalarının önüne çektim. Ne de olsa barbun balığının memleketine gelmiştik, balık yemeyip de ne yiyecektik? İnternet araştırmamda methini duyduğum Şekerev adlı balık lokantasına oturduk. Önce yörenin meşhur zeytinlerinden bir tabak geldi. Tahmin edebileceğiniz gibi bu zeytinleri zeytinyağı ve kekikle terbiye etmişler. Köy ekmeği ile hemen zeytinlere yumulduk. Kalamar, karides, salata, semiz otu salatası derken sonunda sıra balıklara geldi. Mönüde mevsim balıklarından çinakop var. Her şey çok güzeldi. Didem de ben de yemekten oldukça memnun kaldık. Eşyalarımızı lokantaya emanet edip Trilye’yi keşfe çıktık.

Trilye limanı
Şekerev’de balık keyfi

Trilye

Mudanya’nın 12 km. batısında, Marmara Denizi’nin güneyinde yer alan Zeytinbağı (Trilye) tarihi dokusunu günümüze kadar taşıyan bir kıyı kasabasıdır. M.Ö. 5. yüzyıldan beri yerleşimin olduğu bölge tarihi kaynaklarda “trigleia”, “bryllion” ve “trilya” gibi adlarla kayıtlıdır.Güney Marmara’nın değerli ürünlerine antik dünyadan talep artınca Kios (Gemlik), Kurşunlu, Apemeia (Mudanya), Siği (Kumyaka), Trilye eytinbağı) gibi iskeleler kurulmuş, bölge canlılık kazanmıştır. 

Günümüzde, bölgede üretilen kaliteli zeytinlerden esinlenerek Zeytinbağı adı da bu güzel belde için kullanılmaktadır. Trilye adının kökeni tam olarak bilinmemekle beraber bu konuda çeşitli varsayımlar ileri sürülmüştür. Bu görüşlerden biri, Trilye adının eski Yunanca’da “barbunya balığı” anlamı taşıyan “trigla” sözcüğünden türediği varsayımıdır. Bu sava göre kasabanın ortasından geçerek denize dökülen derenin ağzında çok bol barbunya bulunması sebebiyle, “barbunya bulunan yer” anlamındaki “Trigleia” adı verilmiş, sözcük zamanla bozularak “Trilya”ya dönüşmüştür.

Diğer bir görüş ise Trilye’nin, üç papaz tarafından kurulduğunu ileri sürer. M.S. 376’da toplanan İznik konsülünde, yorum farklılıkları nedeniyle aforoz edilmiş olan Aya Yanni, Aya Yorgi ve Aya Sorti adlı üç din adamı kentten kaçarak bu kıyıya yerleşirler. Bu üç din adamının anısına bölgeye “üç papaz” anlamına gelen Trilye adı verildiği sanılmaktadır.

Fatih Camii

Trilye uzun yıllar Rum-Ortodoks Hristiyanları için önemli bir dini inanç merkezi olmuştur. Bizans ve Osmanlı mimarisinin izlerini taşıdığı için,1980’den bu yana birinci derece SİT alanı olan Trilye, sahip olduğu tarihi binalar ve evler nedeniyle adeta bir açık hava müzesi görünümündedir. 

Bursa ve yöresinde Osman Gazi’nin Türkmenleri 1303 yılından başlayarak yurt tutmuşlardır. Trilye’nin hemen arka planında Kaymak Oba, Mirza Oba ve Çepni köyleri bu sırada kurulmuş olmalıdır. Mudanya’nın 1321’de fethinin ardından, Trilye ve diğer iskeleler de kullanılmaya başlanmıştır. Bursa’nın özellikle batısında yer alan ve günümüzdeki Küçük Sanayi Bölgesi’nden Uluabat Gölü’ne kadar uzanan topraklar çok verimliydi. Buralarda bağcılık ve kozacılık yapılmakta, tahıl ürünleri yetiştirilmekteydi. Ayrıca Tahtalı, Demirci, Doğancı bölgeleri gemi yapımında kullanılan nitelikli ağaç ürünlerine sahipti. Daha 1330’larda Trilye İskelesi’nde bir Ceneviz yük gemisinin varlığı belirlenmiştir.

Bizans İmparatoru’nun Fener Patriği’ne dayanarak dünyevi gücünü artırmaya çalıştığı dönemde Trilye ve çevresinde kiliseler ve manastırlar inşa edilmiş, Ortodoksluk ön plana çıkartılmıştır. Bunlardan Aya Todori Kilisesi fetihten sonra cami olarak kullanılmış ve Fatih Camii adını almıştır. 

Fatih Camii

Fatih Camii 

Trilye’de M.S. 720-730 yılları arasında inşa edilen bir Bizans Kilisesi olan Aya Todori (İsa Kilisesi -Hagios Stephanos) Bursa çevresinde özgün yapısını korumuş en eski Bizans yapısıdır. Trilye’nin Türkler tarafından fethinin ardından, Fatih Camii adı ile düzenlenerek ibadete açılır. Girişinde Bizans sütun başlıkları olan yapının 19 metre yüksekliğinde kubbesi bulunmaktadır. Camiye başlıkları madenden yapılmış motiflerle süslü dört sütunun taşıdığı ahşap beşikten çatı ile kapalı bir revaktan girilir. Cami’de, mevcut mihrabın üzeri yarım kubbe ile örtülüdür. 1918 yılında, Yunan işgali sırasında yeniden kiliseye dönüştürülmüş olsa da 1922’de işgalden sonra tekrar cami olarak açılır.

Kemerli Kilisenin kemeri

Lokantadan çıktıktan sonra sola dönüp yokuşu çıkmaya başladık. Oldukça dar sokaklardan geçerek Fatih Cami’sinin önüne çıktık. Kiliseden bozma cami bana, iki hafta önce gittiğim İtalya’da, Batı Roma’ya başkentlik yapmış olan Ravenna şehrinde gördüğüm kiliseleri çağrıştırdı. Motor botlarımı çıkarmaya üşendiğim için caminin içini fotoğraflayamadım. Bu satırları yazarken kendime bunun için kızıyorum. Bu arada orijinal yapı ile kel alaka bir minare yapılmış. Bildiğiniz beyaz badana ile boyanmış. Nasıl uyumsuz anlatamam. Neyse ki fotoğraf var. Boşuna dememişler bir fotoğraf bin kelimeye bedeldir diye. 

Caminin hemen yanında ise bina ile uyumlu bir hamam var. Bu arada yakın zamanda yapılan binaları hiç sormayın. Hepsi birer çirkinlik abidesi. Bu şirin kasabanın tarihi dokusuna hiç yakışmıyor.

Kemerli Kilise

Kemerli Kilise 

Panagia Pontobasilissa ya da belde de tanınan adıyla Kemerli Kilise, duvarlarına resim yapılan ilk kilise olarak bilinmektedir. Kilisenin Panagia Pantobasillissa’ya (Hz.Meryem’) adandığı bazı el yazması eserlerde belirtilmektedir. Kilise, doğu-batı doğrultusunda uzanan Yunan haçı şemasına sahiptir. Yapı kullanılmasa da halen ayaktadır. İlk yapının duvar tekniği göz önünde bulundurularak, 13’ncü yüzyıl sonlarında yapıldığı kabul edilmektedir. Hıristiyan âlemi için büyük önem taşıyan bu kilisenin duvarlarında kat kat resimler bulunmaktadır. İlk tabaka freskleri 14. yüzyıl başlarına, ikinci tabaka freskleri ise, 18. yüzyıla (1723) tarihlenmektedir. Sütunlarının İskenderiye’den getirildiği rivayet edilir. Yapı dış cephesindeki destek payandaları nedeniyle halk arasında Kemerli Kilise olarak adlandırılmaktadır. Kilisenin duvarlarıyla, kubbesi sağlam durumdadır.

Kemerli Kilise

Kemerli Kilisenin hali içler acısı. Daha önceden kelli felli bir adama aitmiş bina. Kilise de nasıl özel mülkiyete geçmiş pek anlayamadım. Adam kilisenin içinde hayvan besliyormuş. Şimdi düşünün yabancı turist gelmiş buraları geziyor. Şu kiliseyi ziyaret edeyim diyor içinde koyunlar, tavuklar koşturuyor. Avrupa’da eski camilerin bu durumda olduğunu düşünün. İçiniz acımaz mı? Biraz empati yapmak lazım. Sonuçta Hristiyanın da kitabı var, o da kilisesine Tanrı’nın evi diyor. Duvarlarda yazılar, her yer tahrip edilmiş… Benim içim acıdı ne yalan söyleyeyim.

Çamlı Kahve civarından Trilye

Ben bunları düşüne düşüne ve Didem’in yoruldum nidalarını dinleye dinleye, tepeye, Çamlı Kahve’ye çıktım. Burası Trilye’nin seyir terası. Yakın zamana kadar burası da çöplük gibiymiş. Neyse ki düzenlenmiş ve şu anda çay bahçesi olarak işletiliyor. Püfür püfür rüzgar altında Trilye manzarasına karşı bir yorgunluk kahvesi içtim. Didem midesine güvenemediği için soda ile yetinmek zorunda kaldı.

Çamlı Kahve

Çamlı Kahve’den tekrar sahile, Bukefalos’un yanına indik. Didem biraz alışveriş yapmak için Hasan’ın Yeri adlı dükkana girdi. Ben de Didem alışverişteyken benim için bir gezi klasiği olan fotoğraf olayına girdim. Tam bir kaç kare çekmiştim ki Didem beni çağırdı. Zeytin tadımı yapacakmışız. Bu arada Dükkanın sahibi Hasan Bey çok hoş sohbet çıktı. “Hele gelin size kasabamı anlatayım” dedi. Babaannesinin anıları eşliğinde bize kendi Trilye’sini anlattı. Anlatmakla kalmadı bir de bize rehberlik yaptı. Beraber Taş Mektep’e gittik.

Hasan’ın Yeri
Özata Ailesi
En üstteki orijinal camlara dikkatinizi çekerim
Rum Çeşmesi

Taş Mektep de Kemerli Kilise ile aynı kaderi paylaşıyor. Zamanının gözde okulunun, şen çocuk seslerinin yerini, bir ölüm sessizliği almış. Burada 30 sene öncesine kadar hala eğitim verildiğini düşündüğünüzde yapının bu hale gelmesi insanı üzüyor. Umarım yakın zamanda restore edilir ve Trilye’nin günlük yaşamındaki yerini tekrar alır. 

Bu arada Taş Mektep’in hemen karşısındaki bina ilgimi çekiyor. Hasan Bey zamanında buranın okul lojmanı olarak olarak kullanıldığını anlatıyor. Şimdiki sahibi tarafından da özenle korunmuş. Ee ne demişler bakarsan bağ olur.

Taş Mektep

Taş Mektep 

Eski Kıbrıs Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios’un eğitim gördüğü okul olarak bilinen Taş Mektep dönemin batı mimarisini çizgilerini yansıtan neo klasik tarzda inşa edilmiştir. 1904 yılında yapımına başlanan ve 3 yıl gibi uzun bir zamanda inşa edilerek 965 metrekarelik bir alan kaplayan dört katlı görkemli bina İskele Caddesi’nin batısındaki tepede yer alır. Cumhuriyetin ilanının ardından 1924 yılında Kazım Karabekir Paşa tarafından şehitlerin geride bıraktığı öksüz ve yetim çocukların okudukları Dar-ül Eytam Okulu olarak açılır. Daha sonra yatılı bölge okulu, ilkokul ve ortaokul olarak eğitime hizmet verir. 1989 yılında boşaltılan tarihi bina önce Uludağ Üniversitesi’ne devredilmiş, daha sonra restore edilmek üzere Zeytinbağı Belediyesi’ne bırakılmıştır.

Taş Mektep’in lojmanı
Türk Mahallesi
Faruk Çelik Kültür Merkezi

Faruk Çelik Kültür Merkezi 

Trilye’de, 1878 yılında kilise olarak yapılan bina günümüzde restore edilip Faruk Çelik Kültür Merkezi olarak kullanılmaktadır. Diğer tüm kiliselerde olduğu gibi, üç dikey sıradan oluşur. Dikey sıralar, birbirlerinden sütunlar ile ayrılır. Kilisenin apsisi yıkılmış ve buradan binaya giriş verilmiştir. Girişin üstü, yanlara göre daha yüksektir. 

Kaynak: www.bursa.gov.tr

Mutluluklar dileriz

Hasan Bey’in mihmandarlığında tarihi sokaklardan geçerek tekrar dükkanın önüne geldik. Onunla vedalaşıp, Bukefalos’un yanına, sahile indik. Size tavsiyem Trilye’ye yolunuz düşerse önce bu dükkana uğrayın ve Hasan Özata’nın ağzından Trilye’yi dinleyin. Vakti varsa rica edin size kendi kasabasını gezdirsin. Bu arada bizi Ağustos ayında kara incir yemeye davet etti. Bakalım kısmette o da var mı?

Hasan Beye teşekkür ettikten sonra Şekerev’e geri dönüp kıyafet ve kasklarımızı aldık.

Şekerev
Sarı Şekerim

Güneş yavaş yavaş denize inmeye başlarken bu şirin sahil kasabasından ayrıldık. Güneşi  arkamıza alıp Mudanya’ya doğru  gaz açtık. Mudanya girişinde manzara nefes kesiciydi. Ama hava kararmadan feribota ulaşmak istediğimden burada durup (Alp’in kulakları çınlasın) çay içmedik.

Mudanya’da durmadık ama Orhangazi’de, dualı tatlı aşkına, Orhan’ın Yeri’nde durduk. Didem bu tatlıyı çok seviyor. Ama acıktığımızı hissedince önden birer sac kavurma yuvarladık. Bu sırada kalabalık bir grup geldi. Herkes dualı tatlı isteyince Didem bize kalmaz diye korktu. İlk gördüğü garsona daha yemeği bitmeden sipariş verdi :-).

Facebook güncellemesi: Orhan’ın Yerinde sac kavurma keyfi
Önce sosyal medya için bir foto çekelim

Hava kararırken feribota bindik. Güzel bir günü arkamızda bırakmanın mutluluğuyla İstanbul ışıklarının Marmara Denizi’ndeki yansımalarına daldık. Bu arada ben Pazar günü kadim dostlarım Erdem ve Selçuk ile yapacağım Yuvacık Barajı turunu organize etmeyi de ihmal etmedim. Ama tabi o başka bir yol hikayesi.