29 Ekim 2008
Uzun bir sessizliğin ardından yeniden yollara düşmenin keyfini yaşıyorum. Alp ile çoktandır motorla bir yerlere gidelim diye planlar yapıyorduk ama 2-3 hafta sonu hep yağmurlu hatta selli geçti. 29 Ekim günü havanın güzel olacağı farklı kaynaklarca teyit edilince bize de motorlara atlayıp gaz açmak kaldı. Hedefimiz Oylat, rotamız Pendik feribotu ile Yalova, Bursa Yolu üzerinden Kestel, İnegöl ve sonunda Oylat. Mesafe: Yalova-Oylat 145 km. Trafik kuralları çerçevesinde, motorla bir buçuk, iki saat arası bir yol.

Yola çıkmanın verdiği heyecanla sabah alarm çalmadan altı buçuk civarı uyandım. 8:15 feribotuna bineceğimizden vaktim çoktu. Motoru yerleştirip, gece terleyen selenin nemini alıp tekrar eve çıktım. Biraz oyalanıp kaskımı ve montumu alıp Bukefalos’un yanına indim. Benzin vardı fakat lastikler biraz inik gibiydi. Önce benzincide lastiklere hava basar Alp ile öyle buluşurum diye düşündüm. Bismillah deyip kontağı çevirdim. Bismillah yerini, “Allah” nidasına bıraktı. Neşeli boxer çığlıkları beklerken “tık, tık” diye bir ses geldi. Ulen Buke yapılır mı bu bana, daha dün kontrol ettiğimde akün vardı. O hayal kırıklığı ve kızgınlıkla tek başıma motoru vurdurmayı denedim ama beceremedim. Babamı çağırdım; kendimi adamcağıza ittirdim yine olmadı. Haydi şirkete, takviye kablosu almaya. Bu arada Alp’e de haber verdim ki merak etmesin. Şirkete gidip bir uzun, iki kısa kablodan iki uzun kablo yapmam, geri gelip Buke’yi çalıştırmam ile yola koyulmam 10 dakika sürmedi. Kararlıyım feribotu kaçırmayacağım.
Trafik, tatil günü olması nedeniyle bomboş. Üç dört dakika sonra Bostancı’ya, Alp ile buluşma noktamıza, vardım. İki motor Pendik’e gaz açtık. Kalkışa beş dakika kala feribottaydık. Ben hala Buke’ye söyleniyordum. Ama Buke de haklı tabi; sen gezdirmezsen hayvanı, o da bir şekilde alacak intikamını.
Kahvaltıyı feribotta, Alp’in beni beklerken aldığı, sıcak simitlerle yaptık. Hava tek kelimeyle mükemmeldi. Feribottan inince ilk benzincide lastik havalarını kontrol ettik. Ön 8 psi düşmüş. Arka idare ederdi.
Artık herşey tamamdı. HaTiCe’yi kontrol edip güzel müzikleri de açtık mı tamamdır. İlk istikamet Bursa girişi. Bursa yolunu oldum olası sevmişimdir. Yemyeşil bir tabiatın içinde akan tatlı virajlı yollar… Rahat bir yolculuktan sonra Bursa’ya vardık. Buradan otobana sapıp Ankara yoluna girdik. Otobanı bitirip bölünmüş yol olan İnegöl yoluna dahil olduk. İnegöl çıkışında bir ihtiyaç molası verdik. Alp de, Bukefalos da susamışlar. İkisinin de susuzluğunu giderip tekrar yola koyulduk. Oylat sapağına kadar 13-14km yolumuz vardı.

Oylat sapağına dönünce tabiat bir kere daha değişti. Havanın öğleye doğru oldukça ısınacağının habercisi olan sis ve pus buralarda daha yoğundu. Yol bozulmuş, virajlar ve rakım artmıştı. Yani şimdi Buke zamanı. Haydi kocaoğlan özlemişsindir bu virajları.
5-6 km yol almıştık ki bizi kocaman bir kanyon karşıladı. Bu yaz yaptığım Valla Kanyonu gezim aklıma geldi. Motordan inip bu manzarayı fotoğrafladım.

Oylat’tan 5-6 km önce mağarasına ulaştık. Sağdan aşağı inip motorları parkettik. Evet yine Türkiye’nin büyük mağaralarından birini ziyaret edecektim. Aslında motorla yolculuklarda kullanmak için hafif bir üç ayak almam lazım. Bu yolculukta bunun ihtiyacı iyice ortaya çıktı. Benim devasa üç ayağı motorla taşımak oldukça zor geliyor.
Mağaraya güzel bir yoldan giriyorsunuz. Çevre oldukça temiz. Giriş, tam bilet 5 YTL. Ben girerken kenardan bir de küçük sandalye kaptım. Onu fotoğraf makineme üç ayak olarak kullanacaktım. Sandelye de sayemde mağara turu yapmış olacaktı. Ee her şey karşılıklı.

Oylat Mağarası Karakteristik Özellikleri
Oylat mağarasının toplam uzunluğu 665m olup, kanyon yamacında askıda kalmış, yatay olarak gelişmiş, fosil bir mağaradır. Mağaranın giriş ağzı 525m kotunda ve vadi tabanından 5m yukarıdadır. Genel olarak menderesli bir akış düzenine sahip olan mağara birbirine bağlı üç bölümden oluşur. Birinci bölüm büyük çöküntü salonu olup (Bölüm-l) mağaranın ilk oluşan kısmıdır. Kuzeydoğu-Güneybatı yönlü bir fay boyunca gelişmiştir. Taban eğimi 40 dereceye ulaşmaktadır. Tavan yüksekliği 2-5 m dir. Mağara, girişine göre +33m/+126m arası yükseklikler arasında gelişmiştir. Uzunluğu 200m dir. Birinci bölüm muhtemelen Orta Miyosen sonrası Üst Miyosen öncesi dönemde oluşmuştur.
İkinci bölüm (Bölüm-ll) menderesli akış galerisidir. Bu bölüm dar ve ters V şeklinde galeridir. Yaklaşık 20m tavan yüksekliği ve 450m uzunluğa sahiptir. Girişe göre +10m/+33m arası yüksekliklerde gelişmiştir, ikinci bölüm muhtemelen Üst Miyosen sonrasında Pliyosen döneminde oluşmuştur.
Üçüncü bölüm ise (Bölüm-lll) giriş salonundan ibaret olup, mağaranın en genç ve büyük salonudur. Tavan yüksekliği 15m, genişliği 18m’dir. Bu kısım fosil katın altında gelişmiş olan, en yeni bölümdür. Üçüncü bölüm Kuvaterner döneminde oluşmuştur.
2000 yılı Ağustos ayı ölçümlerine göre mağara önü dışında 29°C sıcaklık ve %47 nem, girişte (üçüncü bölüm) 19°C sıcaklık ve %55 nem ikinci bölüm fosil katta 20°C sıcaklık ve %54 nem. ikinci bölüm menderesli akış galerisinde 15°C sıcaklık ve %86 nem, üçüncü bölüm çöküntü salonunda 14°C sıcaklık ve %90 nem değerleri bulunmuştur. Mağara içinde hava dolaşımı mevcuttur
Kaynak: Eşref ATABEY, Lütfi NAZİK, Koray TÖRK; MTA Dergisi 123-124, 91-98. 2002

Mağaranın içi çok karanlıktı. Aydınlatma sistemlerinde bir problem varmış. Önümüzü ancak görebiliyorduk. Hızlı bir şekilde mağaranın sonuna kadar gidip geldik. Oldukça fazla basamak inip çıktık. Ziyarete açılan diğer mağaralarda olduğu gibi bu mağaranın içine de demirden iskele şeklinde yol yapılmış. Bu kadar suya, neme bu demirler kaç sene dayanıyor acaba. Mağara 2005 yılında 30 yıllığına işletilmek üzere devredilmiş. Biz oradayken pek gelen giden yoktu. Biraz tanıtım eksikliği var sanırım. Belki benim sitenin faydası dokunabilir. Ne de olsa günde 300 küsur ziyaret alıyor :).

Mağarada hafiften üşümüşüz. Ellerim ve burnum alarm verdi. Çıkışta büfeden Alp bana çay ısmarladı. Kendi de feribottaki sallama çaydan sonra demleme çayın keyfine vardı. Bizi bekleyen bineklerimize atlayıp Oylat’a doğru yeniden yola koyulduk.



Yol Uludağ’ın doğu eteklerine yaklaştıkça doğa hepten renklendi. Diğer mevsimlerini bilemiyorum ama Oylat’ı muhtemelen en güzel zamanı olan sonbaharda ziyaret ediyorduk. Yine bir Cumhuriyet Bayramı’nda gerçekleştirdiğim Yedigöller gezimde yaşadığım renk cümbüşünün bir benzerini burada da bulacaktım. Bir de renk körü olmasam…
Oylat’a girer girmez sizi şirin bir meydan karşılıyor. Burada lokantalar, taze meyve sebze satılan yerler ve çeşitli hediyelik eşya satan tezgahlar var. Yemyeşil bir vadiye kurulu bu kendi küçük, otelleri büyük kaplıca cennetini gezmek için motorları park ettik.


Oylat’ın tarihi Bizans dönemine kadar uzanan ilginç bir öyküsü vardır;
Bizans İmparatorluğu zamanında İnegöl Civarı’na hakim olan Tekfur’un bir kızı vardır. Günün birinde bu kız hastalanır, yatağa düşer. Zamanın hekimleri Tekfur’un kızının derdine çare bulamazlar. Hastalık çok uzun sürer.
Tekfur cok sevdiği kızının ızdıraplarına tahammül edemez. Hastayı tedavi eden hekimler kızı göz önünden uzaklaştırmak ve son bir tedavi şansı vermek üzere ormanın içindeki o zaman için adsız olan bu ılıcaya gönderilmesini tavsiye ederler. Kızı buraya getirirler, kendisinin son günleri olduğuna inanarak “ölyat” deyip bırakırlar.
Çaresiz bir derdi olduğuna inanılan Tekfur’un kızı her gün bu sularda yıkanır. Gün geçtikçe iyileşir ve eski sağlığına kavuşarak babasının sarayına geri döner. O gün bu gündür Ölyat kaplıcası civar halkı tarafından bir şifa kaynağı olarak tanınır ve kullanılır. Bu şifalı su yine o sudur, fakat zaman Ölyat’ı Oylat yapmıştır. İnegöl, Yenişehir, Bilecik ve Pazaryeri’nde hala bir kısım halk Oylat’a Ölyat demektedir.
Kaynak: http://www.oylatkaplica.com/tarihce.html

Ben 40D’yi kılıfından çıkarıp boynuma astım. Alp’e de SD800’ü verdim. Daha ilk fotoğraflarımda kafayı kırıyordum az daha. Ben manzaranın güzelliği karşısında sarhoş, kapağı aralık olan logarı görme. Geri geri giderken sol bacağım logara girmesin mi. Ben ne olduğunu anlamadan dizime kadar çukura gömüldüm, sonrasında kendimi popo üstü yerde buldum. Neyse ki kırık çıkık yok. Allah muhafaza bacağı yan bassam, kaval kemiğini elime alabilirdim. Ucuz atlattım.



Oylat’ı Oylat deresi ikiye bölmüş. Derenin kenarında çok güzel bir yürüyüş parkuru var. Biz de bu parkuru yürümeye başladık. Patikayı rengarenk yapraklar süslüyor, aynı zamanda da kayganlaştırıyordu. Patika motor botları spor tip olan Alp için daha da kaygandı. Benim dişli enduro botları zaten bu tip yolları arşınlamaya alışıklar. İşlerini gayet güzel yaptılar.



Suyu sağımıza alıp 3 tahta köprüyü ve bir sürü şelaleciği arkamızda bıraktık. Üç ayak özlemi mağaradan sonra burada da devam ediyordu. Orman sıklaştıkça güneş ışığı azalıyor ve uzun pozlama yapmam gerekiyordu. Bir de bu kadar güzel akan derede, tül efekti yapamayacak mıydım?




Üçüncü küçük köprüden sonda küçük bir bend bizi karşıladı. Onun üzerinden karşıya geçip en büyük şelaleyi (Oylat Şelalesi) görmek için daha zorlu bir parkura başladık. Zorlu derken çok basamak var. Onun dışında bir zorluğu yok. Fakat bir gün önce sağlam bir bacak antrenmanı yaptığımdan bu tırmanışa bacaklarım isyan etti. Öyle ki bacaklarım şişip pantolana sığmaz oldu. Bir de ter boşaldı sormayın. Benim sıcağımdan makine bile buğu yapmaya başladı. Baca gibi tütüyordum.

Yolda gördüğüm iki orta yaşlı kadın “Boş ver gitme bir şey yok” dediler. Biri yuvarlanmış, pislenen montunu silkelerken bir yandan da söyleniyordu. Derken su sesi arttı. Ve işte şelale karşımdaydı. Şelaleyi görünce çektiğim sıkıntılar uçtu gitti. İyi ki gelmişim. Bu manzarayı sıradan bulan kadınlara da üzüldüm. Suyun sesi ve serinliği bende bir rahatlama duygusu uyandırdı. Gerçi fazla da rahatlamamak lazım çünkü bu terle bu serinlik birleşince ortaya çok da iyi şeyler çıkmayacaktır. Az sonra da Alp yanıma geldi. Beraber manzarayı fotoğrafladık.







Bu güzel manzarayı istemeye istemeye arkamızda bırakıp küçük bendin önüne geri döndük. 3. Köprüden karşıya geçip suyu yine sağımıza alıdık. Uzun tahta köprüden geçip motorların yanına ulaştık. Hemen üstümüzü başımızı değiştirip kuru elbiselerimizi giydik. Hem dinlenmek hem de teri iyice atmak için öğle yemeğini Oylat’ta yemeye karar verdik. Aslında Yenişehir’de İmren’de köfte yiyecektik ama kısmette Oylat’ta İnegöl köftesi yemek varmış. Meydandaki lokantada köfteleri mideye yuvarladıktan sonra, yöreye özel kemalpaşa tatlısı ve sütlü kadayıfın tadına bakıp dönüş yolu için enerji depoladık. Hepsi çok lezzetliydi. Bu arada fiyatlar da uygun. Üstelik sormadan bize indirim bile yaptılar.



Dönüş rotamızı Yenişehir üzerinden planlamıştık. Benim çok sevdiğim manzarası ve virajı bol bir yoldur. Bu sefer biraz kalabalık geldi. Oldukça fazla kamyon vardı. Tatlı bir tempo ile İznik gölü’ne vardık. Gölün yanına inip alt yoldan (Gölü sağımıza alıp) Bursa-Yalova yoluna bağlandık. Akşam beş civarı Yalova’ya varmıştık. Feribotun kalkmasına 45 dakika vardı. Alp bana bir çay daha ısmarladı. Böylece aylık çay istihkakımı doldurmuş oldum :).



Feribottan inince sahil yolundan eve doğru yola koyuldum. Alp ise yukarıdan, Ankara Asfaltından, dönecekti. Küçükyalı’ya kadar çok rahat geldim ama burada trafik kilitlendi. Cumhuriyet Bayramı kutlamaları için herkes caddeye akın ediyordu. Aslında yorulmamış olsam ben de motorla konvaya takılacaktım ama vücudum yavaş yavaş kendini kapatıyordu. Bostancı’da sahilden ayrılıp ara yollardan evime ulaştım. Güzel bir banyoyu haketmiştim.
Gezi Notları:
- 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun.
- İstanbul’dan hafta sonu kaçamakları için Oylat mükemmel bir yer. Yol üzerindeki Oylat Mağarası’nı gezmeyi unutmayın. Oylat Şelalesi’ni de görmeden gelmeyin. Tabi bir de esas oğlan kaplıca olayı var. Ama benim pek kaplıcalarla aram olmadığı için bu sizin keyfinize kalmış. Oteller güzel gözüküyor fiyatlar için netten araştırma yapabilirsiniz.
- Bastığın yerler kontrol edilecek. Bilmediğin yerlerde geri geri giderek fotoğraf çekilmeyecek.
- Trekkingli geziler öncesi ağır bacak idmanı yapılmayacak. Bu sabah zor kalktım. Bacaklar iptal. Akşam Yonca hazırlık maçı var. Sabah Hillside’da koştum ama şu satırları yazarken yine kilitlenmeye başladı. Bakalım maçta sorun çıkacak mı?
- Bukefalos’u gezdirme işi ihmal edilmeyecek yoksa en olmadık yerde intikamını alıyor.
- Mağaralı, şelaleli geziler için motorda taşınabilecek üç ayak edinilecek.
- Son olarak bu gezide bana eşlik eden Alp’e teşekkür ederim.