Sharm El Sheikh Dalış Gezisi

11-15 Ekim 2007

Uzun süredir yapmak istediğim Kızıldeniz gezimi, Ramazan Bayramı’nda gerçekleştirdim. Ufak tefek bazı aksilikler olduysa da güzel bir gezi oldu. Özellikle Kızıldeniz muhteşemdi. Bu gezide, Dünya’nın en iyi beş dalış noktasından biri olan Ras Mohammed Parkı’ndaki “Shark Reef” adlı bölgeye de dalış yaptık. 

Yolculuğumuz arife günü sabaha karşı başladı. Aslında Air Cairo bizi sabaha karşı üçte uçuracaktı. Exit turizm bize öyle söylemişti. Fakat uçak saati sürekli değişti değişti, en sonunda sabah sekizde havalanabildik. Bir sürpriz de Deniz Feneri’nden geldi (Deniz Feneri bir dalış kulübü, yardım organizasyonu ile karıştırmayın). Altı dalışlık paketimizi değiştirip dokuz dalışa çevirmişler. Üstelik dalışları da Nitrox yapacakmışız. Aslında nitrox ile (Nitrox zenginleştirilmiş oksijen ile yapılan dalış. Tüpteki oksijen oranı % 32-36 arası değişiyor. Böylece dip süreniz uzuyor ve deko süreniz azalıyor) dalmak Kızıldeniz’de avantaj. Çünkü aşağıda kaldığımız fazladan her dakika büyük keyif. Fakat günde üç dalış biraz fazla geldi ki bu mevsimde günler kısa ve ben şinorkel de yapmak istiyordum.  Her neyse uçaktan inince bizi sıcak çöl rüzgarı karşıladı. Hava yaklaşık 34 dereceydi ama nem yoktu. Sanki birisi yüzüme fön makinesi tutuyor, kuru kuru hava üflüyordu.

Sharm’ın yeni havaalanını Mayıs 2007’de açmışlar. Büyük bir çadır şeklinde oldukça güzel bir yapı. Pasaport kontrolünü geçip otel transfer otobüslerine gittik. Ben otobüse binmeden önce çevrenin fotoğrafını çektim. İyi ki de oyalanmışım çünkü bizim grubu yanlış otobüse bindirmişler. Herkes yüklediği ağır valizleri geri alıp diğer otobüse yükledi.

Otele geldiğimizde saat 11’i geçmişti. Odalara öğleden sonra yerleşecektik. Ben dalış çantamı ayrı hazırlamıştım. Tuvalette üstümü değiştirip, bizi teknelerin kalktığı rıhtıma götürecek olan minibüse kuruldum. Otel otobüsüyle, rıhtım minibüsünde yol alırken trafik dikkatimi çekti. Yollar iki gidiş iki geliş olarak bölünmüş. Enteresan olan hiç kavşak ve trafik ışığının olmaması. Trafiğin akışı sürekli U dönüşler ile sağlanıyor. Her U dönüşünden önce de kasis var. Trafikteki araçlar uzak doğu kökenli. Az miktarda Pejo ve BMW gördük. Daha sonradan geceleri farlarını yakmadan gittiklerini, ulaşımın taksilerle ve taksi gibi çalışan minibüs tarzı araçlarla yapıldığını gördüm. Bütün araçlarda kuvvetli klimalar var. Taksiler dört şeritli yolun üçüncü şeridinde yola çapraz durarak yolcu alabiliyor. Biraz Allah’a emanet gidiyorlar.

Hava Limanı Manzarası
Otelin lobisinde dalış çantasını hazırlıyorum
Polis kayığı 🙂

Rıhtıma vardığımızda bizi yerel dalış kulübü karşıladı. Bizi rehberimizle tanıştırıp tekneye yolladılar. Rehberimiz Richard Mitchell çok iyi çıktı. Keza teknemiz de öyle. Zaten tekne sadece Deniz Feneri’ne ayrılmıştı. Toplam, 10’u dalıcı olmak üzere, 11 kişiydik. Önce Richard bize genel bir brifing verdi. Tekneyi nasıl kullanacağımızı, dalışlarda neler yapacağımızı anlattı. Örneğin Kızıldeniz’de eldiven takmak yasakmış. Denize bir çöp atamıyor,  denizden bir çöp çıkaramıyorsunuz. Hiç bir şekilde denizaltı yaşamına müdahalede bulunamıyorsunuz. Yani balık beslemek, kaplumbağa sevmek yasak. Yine balık tutmak, mercanlara ellemek (zaten ellemeyin ben yanlışlıkla parmağımı değdirdim hemen kabardı) yasak. 

İlk dalışımızı yapacağımız yere vardık ve dalış ile ilgili brifingi aldık. Hazırlanıp suya girdik. Benim dalış arkadaşım Selçuk’tu. Aslında bu dalış, yerel rehberin bizi tanıma dalışı. Bizim yüzerliğimizi ve dalış becerimizi kontrol ediyor. O yüzden ilk dalınan noktalar genelde esas dalış noktalarına göre mercan açısından daha fakir oluyor. Yine de bizim denizlerimizle kıyas kabul edilemeyecek kadar çok çeşitte balık gördük. Selçuk’un havası bitince (Kızıldeniz’de arkadaştan çimlenmek de yasak) biz yüzeye çıktık. Tekne gelip bizi aldı. Yaklaşık 15 dakika sonra da diğer arkadaşlar çıktı. Hepsi bağırıp çağırıyordu. “Gitar Köpekbalığı” görmüşler. Richard bile çok heyecanlanmıştı. Akşama kadar herkese köpek balığını anlattı.

Richard ertesi gün kaç dalış yapacağımızı ve nereye gitmek istediğimizi sordu. Hesapta bunlar hep planlıydı ama şimdi anlıyorum ki her şeye o anda biz karar veriyorduk. Yani turla gitmenin hiç bir manası yokmuş.  30 dolar olan dalışlara 30 euro bayılmaz, dalmadığımız dalışların da parasını vermemiş olurduk. Ama bunlar hep tecrübe oluyor. Bir sonraki Kızıldeniz dalışı için bütün gerekli telefonları, mail adreslerini topladık.

Tekne limana saat beş civarı girdi. Zaten Ramazan dolayısıyla en geç beşte teknelerin limana girmiş olması gerekiyormuş. Bir sürü tekne aynı anda yolcularını indiriyordu. Bir taraftan da tekneler yarınki seferlerine hazırlanıyordu. Boş tüpler ve diğer ekipmanlar teknelerden indiriliyordu. Tatlı bir kalabalık iskelenin üstünü kaplamıştı.

Bizi otelimize bırakacak olan minibüsümüze binip otelin yolunu tuttuk. Burada bizi bir sürpriz daha bekliyordu. 3 gece kalacağımız otel bize 2 gecelik yer ayırmıştı. Bu sorunu daha sonraya bırakıp odalarımıza çıktık. Odaya henüz 3. yatak konmamıştı. Duştan çıkıp yemeğe indik. Yemekten sonra biraz oteli dolaşıp tekrar odamıza çıktık. Yaklaşık iki gündür uykusuzdum. Yarın da servis bizi sabah yedi buçukta alacaktı. Vurdum kafayı yattım ama odadaki horultudan iyi uyuyamadım.

12 Ekim Cuma

Sabah kuvvetli bir baş ağrısıyla uyandım. Kahvaltıdan sonra servisimize binip başka bir limana gittik. Limanda teknemizi beklerken kıyıdaki aslan balıklarını fotoğrafladım. 

Bugün Tiran Bölgesine dalacaktık. Popüler dalış noktalarından biri olan Tiran Adaları, mercanlarla çevrili ve zengin bir su altı yaşamına ev sahipliği yapıyor. Ben iki dalış yapıp arada da şnorkel yapacaktım. Ama kafam bir dünya olmuştu. Bir de tekne yolda sallanınca midem de bulanmaya başlamıştı.

Herkes teknesini bekliyor
Aslan balığı fotoğraflama çalışmaları
ve sonucu
Richard birifing verirken
Dizi dizi dalış tekneleri

Muhteşem bir dalış olmuştu. Suya girince bulantım da geçti. Gerçi Selçuk’un yine havası erken bitti ama ben epey fotoğraf çekebilmiştim. Dalışlarda mono (uzun kollu, uzun bacaklı) elbisemi giydiğimden biraz sıcak geliyordu ama denizin altında üşümektense yanmak evladır. Su 26 santigrat derece, yani dalış için mükemmeldi. Ekim sonuna kadar kısa elbise ile dalış yapabiliyormuşsunuz.

Dalıştan sonra biraz dinlenip şnorkel için tekrar suya atladım. Sadece şnorkel için gelen tekneler vardı. Çıkartma tugayı gibi gruplar halinde suya giriyorlardı. Bu arada burada epey Rus turist var. Onu da belirtmeden geçmeyeyim.

Şnorkelciler
Dalış ve şnorkel tekneleri

Teknede öğlen yemeğimizi yedikten sonra ikinci ve son dalışımız için hazırlanmaya başladık. Bu arada teknenin yemeklerinden oldukça memnunduk. Makarna, pilav, et, tavuk, salata her gün çıkıyordu. İçecekler ve öğle yemeğinin fiyatı 7.5 dolar. Gerçi Mısır için pahalı sayılır ama genel anlamda ucuz. Richard’ın brifinginden sonra ikinci dalışımıza başladık. Bu dalış da oldukça iyi geçti. İki tane kaplumbağa gördük. Kaplumbağayı taciz edenler ise Richard tarafından şiddetle cezalandırıldılar. Selçuk’un yine tüpü bitti, gerçi benim de bu sefer çabuk bitti. Malum mide bulantısı ve baş ağrısı ile dalınca hava tüketimi artabiliyor. Bir de fotoğraf çekmek için ekstra hareket ediyorum o da havayı bitiriyor.

Sevimli kaplumbağalar
Boncuk! Fotoğraf için teşekkür ederim

Tekne, dalıştan sonra rıhtıma doğru hareket etti. Benim midem biraz düzelmişti. Zaten dalışlarda nitrox yüzünden bol oksijen alıyorduk. Ciğerlerimiz temizlenmiştir herhalde :). Odamıza çıkmadan önce resepsiyondan durumumuzu sorduk. Rezervasyon hala iki gece gözüküyordu. Yarın odayı boşaltmamız gerekiyordu. Otelde de tek bir oda bile boş değildi. Malum orada da Bayram tatili var. Bayram demişken Mısırlılar Ramazan Bayramı’nı Pazar günü kutlayacaklarmış.

Akşam yemekte Mısır Gecesi vardı. Karnımızı yörenin geleneksel yemekleriyle doyurduk. Nohut pilav çok güzeldi, özlemişim.

Akşam otelin servisiyle şehre indik. Önce biraz dolaştık sonra yanımıza gelen bir genç bize karting yapar mısınız diye sordu. Uzun pazarlıklardan sonra 25 turu 17 Euro’dan anlaştık. Ayrıca çölde atv safari için de fiyat aldık. Pazar günü için böyle bir organizasyon düşünüyorduk. 

Firmanın ücretsiz servisi ile (benzin memlekette ucuz ya herkesin ücretsiz servisi var) tesislere vardık. Meğer bizim otele yakın bir yermiş. 25 turumuzu toz toprak içinde attık. Benim gözlükler de yanımda değildi. Yarışın başlarında virajı geç görünce kendimi kumların içinde buldum. Kartingten sonra tekrar şehre gitmedik. Yarın Ras Mohammed Parkına gideceğimizden servis bizi sabah altıda alacaktı. Ayrıca odayı boşaltacağımızdan çantaları hazırlayacaktık. Yürüye yürüye otelin yolunu tuttuk.

Garsonlarımız
Pilav üstü nohut
Ben de yoldan çıktım

13 Ekim Cumartesi

Sabah beş buçukta ayaktaydım. Kendimi daha iyi hissediyordum. Gerçi gece yine horultu vardı ama yorgunluktan daha derin uyudum sanırım. Odayı boşlatıp otelin önünde diğer arkadaşlarla buluştuk. Bizi almaya gelen servise binip ilk gün geldiğimiz limana gittik. Şansımıza hava bugün bulutluydu. Işık az olunca fotoğraflar için iyi olmuyor.

İlk dalışı saat sekize doğru yaptık. Burası gerçekten süper bir yermiş. Oldukça güzel fotoğraflar çektim. Selçuk mu, evet yine havası bitti ama bu sefer Richard bana kıyamadı kendisi onu yukarı çıkardı. Biz biraz daha takılıp havaları bitirdik.

Rehberimiz ve kaptanımız
Bir tosbağa daha
Napolyon Balığı
Barracuda
Napolyan Balığı ve bizim ekibin bir kısmı
Fatih ve Ahmet

Günün ikinci dalışını da öğle yemeğinden önce yaptık. Bence yapmış olduğum dalışlar içinde en güzeli idi. Oldukça fazla canlı gördüm. Kaplumbağasından tutun da barracudasına kadar. Bir de mağara geçişi yaptık. Kısa ama eğlenceli idi. Tabi buraları tüpü biten Selçuk ve onunla yukarı çıkan Ahmet göremediler. Ee hep ben mi çıkacağım yukarı :). Ben grupla beraber yukarı çıktığımda daha 50 bar havam vardı.

Klozetler balıklara ev olmuş

Öğle yemeğinden sonra grup 3. dalışını yapmaya indi. Ben bu dalışa katılmayıp şnorkel yapmayı tercih ettim. Zaten sabahtan beri sallanıyorduk. Plaja çıkıp biraz oturdum. Daha sonra tekneye dönüp son dalışım için hazırlıklarımı tamamladım.

Son dalış da güzel geçti. Bu sefer dalış ortağım Fatih’ti. Hava derdi olmadan denizin altında güzel güzel gezip bol bol fotoğraf çektim. Derken dipte bir müren gördüm. Hemen yakınına inip fotoğrafını çektim. Sonra tekrar yükseldim. Tam normal irtifama gelmiştim ki bu sefer de timsah balığı gördüm. Elimde kamera yine pike yaptım. Bu sefer biraz hızlı indim ki sağ kulağım acıdı. Balığı kaçırmamak için durup kulağımın açılmasını da beklemedim. Fotoğrafı çektikten sonra elimi burnuma götürüp kulağımı açtım. Daha sonra biraz daha dolaşıp yukarı çıktık.

Müren
Timsah balığı

Otele gelince bize yeni bir oda ayarladıklarını sevinçle öğrendik. Bize iki odalı bir suit vermişlerdi. Üstelik odanın kapısı da vardı. Bu gece rahat uyuyabileceğim diye düşündüm. Duşlarımızı alıp lobiye indik. Akşam yemeğinde sürekli başım dönüyor sağ kulağım ve sağ çenem ağrıyordu. Yemeği güçlükle yiyip odaya çekildim. Başım da ağrımaya başlamıştı. Zaten kafamı yastıktan kaldıramıyordum. O durumda kendimden geçmişim.

14 Ekim Pazar

Sabah altıda çalan saatle uyandım. Ahmet saati Türkiye saatine göre kurmuş haliyle bir saat önce uyandım. Yeniden uykuya dalmak istedim ama 10 dakika içinde saat 3 kere çalınca ben de ayaklandım. Bavulumu hazırladım. Zaten bugün dalış olmayacağından ekipmanlarımızı dünden yıkamış kurumaya bırakmıştık. Kahvaltıdan sonra yedi buçukta ATV safarinin servisi gelip bizi alacaktı.

Sabahın erken saatleri
Dizi dizi ATV’ler bizi bekler

Başımızdaki puşu dahil üç saatlik safari için 17 Eur fiyat aldık. Karting ile kıyaslanınca sudan ucuz doğrusu. ATV lerimize atladığımız gibi çöle girdik. Toz, toprak içinde keyifli bir çöl safari yaptık. Rehberimiz Yasin arada durup bizim düzenimizi sağlamaya çalışıyordu çünkü bizim elemanlar sürekli birbirleriyle yarış halindeydi. İki yerde durup hem susuzluğumuzu giderdik hem de fotoğraf çektik. Üç saat sonra tekrar başladığımız yere dönmüştük.

ATV Safari
Bedevi çadırları
Deveye gazoz ikramı

Otelimize dönüp üzerimizdeki çöl kumunu attık. Bavulları toplayıp otelden çıkışımızı yaptık. Uçak gece ikide kalkacaktı. Öğle yemeğini otelde yiyip havuz başına indik. Güneşi burada batırıp “Old Market” denen çarşıya gittik. Burada alışveriş yapıp (bol pazarlıklı:) güzel bir yemek yedik. Yemekten sonra biraz daha alışveriş yapıp otele geri döndük.

Eski Pazar Yeri
Mısır işi köfte ve şiş kebap

Uçağımız iki saat rötarla saat dörtte kalktı. Bu sefer acil çıkış koltuğu alamadık. Aralar o kadar dardı ki ben yan oturmak zorunda kaldım. İstanbul’a indiğimizde ise bizi 6 santigrat derecelik yağmurlu bir hava karşıladı. Kendime izin verdim ve eve gidip yattım. Bu arada Salı günü doktora gittiğimde kulağı kanattığım ortaya çıktı. Kulağım hem şişti hem de ağrıyor. Ama bu satırları yazarken daha iyicene. Siz siz olun balık kovalarken kulağınızı dengeleyin.

Yorum bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir